12 Ekim 2008 Pazar

İlhan Taşcı Maskesiz Soygun


"Simit ve su satarak 'tüccar siyaset'e başlayan Tayyip Erdoğan'ın malvarlığını nasıl katlayıp, milyon dolarlara ulaştırdığı belgelerle gözler önüne seriliyor. İktidarı döneminde şirketlerinin sorunlu olabilecek ekonomik geçmişini ak'layan Başbakanın hisselerinin bir buçuk yılda yüzde üç bin değer kazanmasının sırrı, belge'sel olup akarken, AKP'nin kabine üyeleri hakkında hayali ihracattan toplu gümrük kaçakçılığına, sahte fatura düzenlemekten vergi kaçakçılığına kadar uzanan suçlamalar...Tarikat-siyaset-ticaret üçgenindeki ilişkiler ağıyla şekillenen iktidarın devlete yalan bilgi vermekle suçlanan bakanını, resmi kurumların gizli yazışmasına iş takibi yaptığı notu düşülen kabine üyesini, terörist'le buluşmaya ev sahipliği yapan danışmanını tanıyacaksınız. Yolsuzlukla savaşın söylemiyle yola çıkan ama kendi döneminde yolsuzluk markası alidibo'yu yaratan iktidarın başbakanının, bakanlarının, kardeşler, çocuklar, enişteler, damatlar ve yandaşların ekonomisinin hızla gelişip serpilişinin dünden bugüne öyküsünü belgelerle okuyacaksınız."
İlhan Taşçı

Adil Maviş Son Sigaram


Şanslısın
Bir Sabah Uyandığında Son Sigaram Diyenlerden Biri Sen Olacaksın Önce Yoksunluk Duygusunu Aşacak Sonra Sigaraya İhtiyaç Duymayacaksın.Bu Programın Esprisi Şu;Bağımlılıktan Kurtulmak İstiyorsan Sigarayı Zorla Bırakmaya Çalışmayacaksın. Kitabın Yanında Verilen "Hipnotik Telkin "Cd'sini Günde 20 Dakika 9 Gün Dinledikten Sonra Zaten Bu Maddeye İhtiyaç Duymayacaksın. Böylece İstemekle İstememek Arasında Da Kalmayacaksın.Sigara İçmene Neden Olan Şu Üç Bağımlılıktan Kurtulup Özgürlüğüne Tekrar KavuşabilirsinVücudun Bitmek Bilmeyen Nikotin İhtiyacını Karşılama İsteği...Sigara İçmezsem "Mutlu Olmayacağım" İnancı...Bu Zevkin Yerine Başka Bir Şey Bulmama Korkusu...

Dostoyevski Ebedi Koca


'Bu adamlar, dünyaya ebedî koca, daha doğrusu yalnızca koca olmak için gelmişlerdir. Böyle bir erkeğin dünyada evlenmekten başka görevi yoktur. Evlendikten sonra, yaradılıştan karakter sahibi olsa bile, hemen karısının bir parçası halini alır. Bu gibi kocaların belirgesi alınlarındaki malûm süstür.' Dostoyevski bu romanının kahramanını bir başka kişisinin ağzından bize öyle tanıtıyor. Ezeli koca - âşım çekişmesine dayanıyor konu. Ama o bayağı aşk romanları ile en küçük bir ilintisi olmayan bir üstün yapıt bu. Her dokunduğu insan sorununa yeni bir ışık getiren usta kalem burada da üstünlüğünü duyuracaktır size.

Pierre Loti İzlanda Balıkçısı


İzlanda Balıkçısı, bir aşkın öyküsü, aynı zamanda da denizin destanıdır. Kendisi de bir denizci olan Pierre Loti, zengin hayal gücüne ve şiirsel bir üsluba sahiptir. Fransız edebiyatında önemli bir yer tutan bu romanda yazar, insan yüreğinin derin duygularını bir inci berraklığıyla belirlemiş, aynı zamanda serüvenini baştan başa kaplayan denizin heyecan dolu güzelliğini de usta bir ressam sanatıyla işlemiştir. Balıkçı delikanlıyla onu seven kızın yaşamlarında deniz, son sözü söyleyen kader kadar kesin, amansız, korkunç bir varlık olarak kendini her an duyurmaktadır. Dev yapılı beş kişiyidiler. Salamura ve deniz kokan, oda gibi bir yerde oturmuş, içiyorlardı. Boylarına göre çok basık olan bu yerin bir ucu için boşaltılmış kocaman bir martı gibi inceliyor, tekdüze bir inilti çıkararak uykuda gibi bir yavaşlıkla, hafif hafif sallanıyordu.

Ivan Gonçarov Oblomov


Oblomovların hiçbiri kendilerine telkin edilen yaşam ilkelerini özümseyememişlerdir, bunların pratik sonuçlarını alacak kadar uygulayamamışlar; sözün eyleme dönüşmesi, ilkenin ruhun iç gereksinimleriyle kaynaşarak bu gereksinimlerin içinde eriyip yok olması ve böylece insanı harekete geçiren biricik güce dönüşmesi çizgisine ulaşamamışlardır... Onlar için düşlerin gerçeklerden, genel ilkelerin hayata ilişkin basit bir gerçekten daha değerli olması da bundandır. Bunlar yararlı kitaplar okurlar; bu kitaplarda ne yazıldığını bilmek için güzel yazılar kaleme alırlar. Daha sonra yazdıklarını okuyup kurdukları mantık zircirine hayran olmak için, cesur gözüpek şeyler söylerler. Konuşmalarındaki seslerin ahengini duymak ve bununla dinleyenleri etkilemek onlardan övgü toplamak için. ... Hatta daha da ileri gidip şunu bile söyleyebileceğiz: Gecesini gündüzünü bir takım eğlence meclislerinde roller keserek, binbir dolaplar çevirerek geçirmek ve sonra da , "Düşüncelerimizi özgürce eyleme geçirecek olanaklardan yoksun olduğumuz için bu tür işlerle uğraştık" kandırmacasında başarıya ulaşmak mümkündür... Kendileriyle toplum arasında var olduğunu ileri sürdükleri gizemli ayrılıklarıyla, kendilerini toplumun bir türlü anlayamamasından yakınmalarıyla, yüce ülküleri eylem olarak ortaya koydukları hiçlik arasındaki bıktırıcı çelişkileriyle artık kimsenin aklını karıştıramaz olmuşlardır.

10 Ekim 2008 Cuma

Saygı Öztürk Belgelerle Ergenekon


Araştırmacı gazeteciliğin günümüzdeki önderlerinden Saygı Öztürk'ten Belgelerle Ergenekon... Gerçeklerin hepsi, belgelerle; sorgulama, ifade ve arama tutanakları, aramalarda bulunan belgeler...hepsi Belgelerle Ergenekon'da... Emniyet müdürlüğü Terörle Mücadele şube Müdürlüğü ekipleri Ümraniye'deki bir gecekonduya baskın düzenlediler. Aradıklarını, elleriyle koymuş gibi buldular. Çünkü gelen ihbar telefonunda, neyin nerede olduğu açık bir biçimde anlatılmıştı. Üzerinde 15 haziran 1997 tarihli "mühimmat istif kartı" bulunan kasada Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) yapımı 18 adet el bombası, el bombalarına ait 18 adet fünye, "DM-41" NATO standardı tabir edilen 7 adet el bombası, Alman yapımı 2 adet el bombası bulundu. İşte bu bombaların ele geçirilmesiyle başlayan soruşturma, şimdi "darbe günlükleri"yle devam ediyor......Madalyanın bir yüzünden bakınca manzara komikti: Üç beş yazar, emekli asker ve üniversite hocası el bombalarıyla milli iradeyi devirip dare yapacak Madalyonun öteki yüzünde ise Saygı Öztürk'ün burada sergilediği, açığa çıkardığı belgeler vahim. Aslında bir gazetecilik şaheseri... Ve 'dağ fare doğurdu' sözünün kanıtı.Emin Çölaşan

Timuçin Savaş Sis


Bana uzun bir rüyayı andıran kazanın, kaza sonrası baygınlığın, hastanenin ve Figen'le geçirdiğimiz otel günlerinin ardından dünyevî hayatımızın içine, An- takya'ya dönmek zorunda kalmıştık. Gerçi Antakya'nın memleket içerisindeki gerçeküstü konumunu düşündüğünüzde rüyanın kesintiye uğraması iddiası haksızlık olurdu. Yoksa kentte aynı meydana bakan bir Kore Metropolitan kilisesinin, Seferadların on altıncı yüzyıldan kalan bir havrasının ve Harun Reşid'in Bizanslılar'dan aldığı şehre yaptırdığı caminin bulunması başka nasıl tanımlanabilirdi ki?

Elif Şafak Baba ve Piç


Baba ve Piç, İstanbul-San Francisco hattında gidip geliyor: Müslüman-Türk Kazancı ailesiyle Ermeni asıllı Amerikalı Çakmakçıyanların 90 yıla yayılan öyküleri iç içe. Kederli bir geçmişi tamamen unutmak mı daha doğru, geçmiş bilincini beraberinde taşımak mı?Diğer yandan da bir kadınlar romanı Baba ve Piç: Erkeklerin apansız ve açıklamasız ölüverdiği, geriye hep kadınların kaldığı bir sülaleden dört kuşak kadının hikayesi. Anneannelerin, ciciannelerin, teyzelerin hafızalarıyla can bulan bu romanı severek okuyacaksınız. Şekerşerbet Hanım: "İnsan taifesinin geçmişlerini öğrenmeleri gerçekten hayırlı bir şey mi? Beşer ki kolay kolay tatmin olmaz, ya sonra daha fazlasını bilmek ister ise? Ve daha, daha? Nereye kadar?"Asya Kazancı: "Beni en çok çileden çıkaran bu. Düşünsene belki de karşılaştık babamla. Belki günün birinde bir yerde burun buruna geleceğiz, bilmeden yanından geçip gideceğim..."Cicianne: "Ah, gitti bir kem göz daha, bardaktan çıkan sesi duydunuz mu? Çat diye inledi valla! Oh yüreğimi titretti! Allah bilir kimin kem gözüydü, çatladı da gitti, iyi oldu!"Rose: "Keşke o cadı babannen benim bugün bir Türk'le flört ettiğimi görseydi. Tüyleri diken diken olurdu eminim. Nasıl dehşete kapılırdı düşünebiliyor musun? Mağrur Çakmakçıyan sülalesi için bundan beter kâbus düşünemiyorum...!"Güvercin Yavrusu: "Ama söz vermiştin hüzünlü bir hikâye anlatmayacağına. Seni uyarmıştım. Acıklı bir hikâye duyarsam kanatlanıp uçarım demiştim."Feride Teyze: "Sen geç dalganı. Daha bugün gazetede bir haber vardı. On sekiz yaşında bir çocuk, sapasağlam, sıhhatli ama sokakta karşıdan karşıya geçerken pat diye dizlerinin üzerine düşüp ölmüş. Nazar değilse ne şimdi bu."Gülsüm Nine: "Bu ne densizlik, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Nerden çıktı şimdi türban mürban? Yok bizim ailemizde böyle bağnazlıklar."Armanuş: "Yürümüşler, yürümüşler. Ninemin annesi yolda ölmüş, çok geçmeden yaşlılar da ölmeye başlamış. Bakacak akrabaları olmayan küçük çocuklar o karmaşada birbirlerini kaybetmişler. Ama aylarca ayrı kaldıktan sonra erkek çocuklar mucizevi bir biçimde Lübnan'da Katolik misyonerlerin yardımıyla bir araya gelmiş. Hayatta olan tek kayıp kardeşleri Şuşan Ninemmiş. Kimse başına ne geldiğini bilmiyormuş..."Zeliha Teyze: "Matem de bekaret gibidir, öyle her önüne gelene verilmez, hak edene saklamak gerek."Banu Teyze: "Cinimi omzumdan indirmiyorum Asyacım, çünkü insanın hayatında öyle anlar gelir ki iyilik de yetmez iyiler de. Kötülerin yardımına ihtiyaç duyuverirsin."Dikran Dayı: "O masum kuzu ilerde ne söyleyecek arkadaşlarına? Babamın ismi Barsam Çakmakçıyan, büyük dayımın ismi Dikran İstanbuliyan, benim adım Armanuş Çakmakçıyan, bütün soyağacım Filanca Falancıyan... Amma velakin Mustafa adında bir Türk tarafından büyütüldüğüm için köklerime ihanet etmeyi öğrendim...Cevriye Teyze: "Bizim sorunumuz sürekli yanlış anlaşılmak. Batılı zannediyor ki Türkler'de Araplara benzer. Niye? Biz kendimizi gösteremediğimiz için. Bir kişi bir kişidir demeden anlatacağız. kendimizi Batılara."Nihilizm Manifestosu'ndan: "İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler de olsa ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç!"Jinekolog: "Yapmayın böyle... her şey yolunda gidecek merak etmeyin. Sadece uyku. Uyuyacaksınız, rüya göreceksiniz, daha rüya bitmeden biz sizi uyandıracağız ve sonra evinize gideceksiniz. Bir daha hiçbir şey hatırlamayacaksınız."Nar ağacı: "Merak etme. Anlatacağım hikâye hazin gelebilir ilk başta ama mutsuz sayılmaz..."Şuşan Nine: "Ancak bir Ermeni sayıca böylesine azalmanın, azıcık kalmanın ne manaya geldiğini anlayabilir. Budanmış bir ağaç gibi küçüldük... Rose özgürdür elbette, istediği adamla çıksın, hatta evlensin, bizi alakadar etmez. Ancak Barsam'ın evladı Ermenidir ve Ermeni gibi yetiştirilmelidir."Gassal: "Kadın sen aklını mı kaçırdın? Bizim dinimizde yok öyle herkes görsün diye alıp eve götürmeler! Komşularnız illa da rahmetliyi görmek istiyorsa, gidip mezarını ziyaret etsinler."Nüfus Memuru: "Madem öyle, münasip gördüğünüz ilk isme de saygıda kusur etmeden ufak bir değişiklik yapalım. Levon'a yakın bir isim gene ama bariz surette müslüman olsun. Levent nasıl mesela?"Ohannes İstanbuliyan: "Lütfen oku. Eğer iyi değilse yak hepsini. Söz veriyorum sana sebebini bile sormayacağım. Ama eğer beğenirsen, Şafak Matbaasındaki Garabed Efendi'ye götür."Ağulu Bey: "Ama hikâyenin en önemli kısmını kaçırdınız. Onu da öğrenmek isterseniz söyleyin yeter çünkü biz gulyabaniler her şeyi biliriz. Oradaydık."İkinci Şoför: "Olmaz öyle şey. Cenaze arabasının önüne kadın oturtmam."

Kevin Hogan İstediğiniz Kişiye 8 Dakikada Nasıl Evet Dedirtirsiniz?


Satış ve pazarlama uzmanları, işi gereği çevresindekileri devamlı ikna etmek durumunda olanlar, en yeni ve en etkili teknikleri bilmemenizin mazereti olamaz. Çünkü Etkileme Sanatının duayeni Kevin Hogan, bu teknikleri kullanarak herhangi bir kişiye en fazla 8 dakika içerisinde Evet dedirtmenizin yöntemlerini, en önemlisi şimdiye dek duymadığınız etkileme sanatına ait sırları sizinle bu kitapta paylaştı.

Adam Fawer Olasılıksız


Bitirmek İçin Yarını, Başkasına Anlatmak İçin Bitirmeyi Beklemeyeceksiniz.'Olasılıksız demek yetersiz kalacaktır. İnsanı adeta büyüsü altına alan bu hikayede Adam Fewer, bilim, felsefe, entrika ve maceradan ortaya bir başyapıt çıkarmış.'Clive Cussler'İlk cümleden itibaren bağlanıp kaldım; sayfaları, floş royal tutturmaya çalışan bir kumarbazın kartlarını açtığı gibi çevirdim. OlasılıkSız, insanı düşündüren matematik teorilerini ve maceranın albenisini dahice birleştiren, okura Michael Chrichton ce Robert Ludlum'u hatırlatan bir kitap. Gerçekten kaçırılmaması gereken bir zevk. 'Ben Mezrich, 'Mekanı Batırmak' ve 'Çirkin Amerikalılar'ın yazarı'...hikayenin sonunda, bir yandan şizofreninin gerçek nedenlerini düşünürken, bir yandan da tek bir hareketin bir insanın hayatını ne kadar değiştirebileceğine şaşırıyor olacaksınız. 'OlasılıkSız', beğeneceğinize gözümüz kapalı iddiaya girebileceğimiz bir kitap. PeopleBir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?Siz hiç Loto'da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli Onlar sizden daha mı şanslılar?Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz?Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, 'OlasılıkSız' tam size göre bir roman..

Kurt Busiek Ölmeden Önce Keşfetmeniz Gereken 5 Sır


Eğer Hayatınızın Sonunda keşke Demek istemiyorsanız Bu Kitabı Mutlaka Okumalısınız."Eğer bu yıl sadece bir kitap okuyacaksanız, lütfen bu kitap Ölmeden Önce Keşfetmeniz Gereken 5 Sır kitabı olsun. Dr. Izzo daha mutlu ve anlamlı bir hayatı elde etmek için gerekli olan temel noktaların sentezini yaparak bize tarihi bir hizmette bulunmaktadır. Bu olağanüstü bilgece bir eserdir.-Larry C. Spears"Hayatınızın sonunda 'Keşke şimdi bildiğimi daha önce bilmiş olsaydım' demek yerine, şimdiden de bu bilgiye ulaşabilirsiniz. Bu kitap gerçekten önemli bakış açılarına sahip insanların inanılmaz bilgeliklerini toplayan bir kitap."-Marshall Goldsmith"Hangi yaşta olursanız olun, bu kitabı gerçekten daha önceden okumuş olmayı dileyeceksiniz. Buradaki kişisel anekdot ve içten bilgelik yüreğinizi kuşatacaktır."-Stephen Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabının yazarı"Gecelere kadar süren içten bir sohbet gibi, bu kitap hayatın anlam ve amacını arayan okuyucuları büyüleyecektir."Richard J. Leider Mutlu bir hayatı yaşamanın sırrını bilmek istiyorsanız, bunu mutlu olmayı başarabilmiş insanlardan öğrenin. Çoğunlukla yayınlanan televizyon programına dayanan bu kitap, kalıcı mutluluğu elde etmek için okuyucuyu içten ve samimi bir yolculuğa çıkarmaktadır. Bu kitap için, John Izzo 200'den fazla kişiyle röportaj yapmıştır. Röportaj yapılan bu kişiler 60 ile 106 yaşları arasında olan tanıdıkları tarafından hayatın anlamını ve mutluluğu bulmuş kişiler olarak gösterilen kişilerdir. Kasaba berberinden, Soykırım'dan kurtulanlara, kabile şeflerinden, CEO'lara kadar çeşitli meslek gruplarında olan bu kişilerin 18.000 yılın üzerinde bir hayat deneyimi bulunmaktadır. Izzo onlara şu tarz sorular sormuştur: Size en büyük mutluluğu getiren neydi? Daha önceden öğrenmiş olmayı dilediğiniz şey nedir? Sizin için tamamen önemli olan ve olmayan neydi? Burada Izzo birçok kişinin hayat hikayesini paylaşmaktadır. Bunların bazıları gülünç, canlı ve düşündürücüdür. Izzo beş sırrı bu insanları dinleyerek öğrenmiştir. Bu kitap ölmeden önce sizin için önemli olanı keşfetmenizde size yardımcı olacak, bazen güldürecek bazen de gözyaşlarınızın dökülmesine yol açacaktır.

Mahir Kaynak / Ömer Lütfi Mete Erdoğan Operasyonu

Küresel sermayenin iktidar savaşı.
Bugün iki düşman gibi görünen ABD ve Rusya perde arkasında yeni bir denge politikası kurmak için anlaştılar. Türkiye'nin bu yeni düzende hangi safta yer alacağını konuşmamız lazım. Çünkü bu yeni süreç, Türkiye'de büyük dönüşümlere sebep olacak." "Yeni süreçte Erdoğan ve ekibi tasfiye edilecek fakat yine bu partideki bir grup isim iktidara gelecektir. Yeni lider orduyla kavga etmeyen, eşinin başı açık ama başörtüsünü serbest bırakacak, Kürt değil ama Kürtlerle çatışmayan biri olacak..." "Gül ve Erdoğan arasındaki ayrılık, Türkiye'nin stratejik müttefikinin hangi güç olacağı konusundaki görüş farklılığından kaynaklanıyor. Meselâ Gül, İngiltere ile ittifak kurmak isterken, Erdoğan ABD'yi tercih ediyor olabilir. İngiltere Kraliçesi'nin ziyaretini böyle değerlendirmek gerekir." "Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle, aslında başbakan olmasının önüne geçmek istediler. Şimdi süreç tersinden işliyor. Bu kez iktidara, Gül'ün uyguladığı politikaları takip edecek bir isim geçebilir..."

Defne Duman Sevgi Hep Siyah Kaldı


Sevgi Hep Siyah Kaldı farklı kültürlerden gelen iki genç kızın, üniversitede tanışmalarıyla kesişen hayatları eşliğinde; milletvekilinden ünlü iş adamına, yer altı dünyasından gurbetçilere kadar farklı hayatları göz önüne seriyor.Defne Duman bu çarpıcı ilk romanında sevginin adaletsizliği yanında, acının adaletiyle yüzleştiriyor okurunu. Aynı zamanda sevginin insan yaşamındaki yerini sorgulatıyor ve en az sevilmemek kadar, çok sevilmenin de yaşamlarda bıraktığı izleri gösteriyor.Sevgi Hep Siyah Kaldı insanı kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaya ve sevgiye uygun bir renk seçmeye zorluyor. Bazen siyah, bazen sarı, bazen de mor...

Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu


İnsanın ruhuyla bedeni arasındaki korkunç ilişkiyi anlatıyor Peyami Safa.Mutlulukların ve felaketlerin bu derece kuvvetli anlatılabilmesi unutulmaz klasikler arasına sokuyor bu kitabı.Çünkü sevildiğini hissetmenin yarattığı mucizeler var bu sayfalarda

Peyami Safa Fatih-harbiye


Eğlenceli, danslı, şaşaalı zengin ve modern bir hayatın baştan çıkarıcı çekiciliği... Sakin, mütevazı, denenmiş dostluklarla ve eski değerlerle donatılmış bir hayatın insanı saran huzuru... Bu iki hayat tarzı arasında hafif bir baş dönmesiyle gelgitler yaşayan bir genç kız. Yeni bir hayat biçimine doğru koşmak isterken kendi geçmişine ve sevgilerine ihanet ettiğini düşünmenin yarattığı tedirginlikler.
Bu toprağın musikisi içinde güven ve sukünet vaat eden bir sevgiliyle parıltılı bir şıklıkla kadınların başını döndüren zengin bir genç.
Peyami Safa,bu kitabında iki ayrı kültürün, iki ayrı hayat tarzının çatışmasını bir genç kızın ruhunda meydana gelen krizli çalkantılarla anlatıyor.
Genç bir kadının iç dünyasındaki kasılmaları, kararsızlıkları,arzuları, çeliştikleri incelikli bir kalemin ışığından yaşatan, kederle mutluluğun el ele yürüdüğü unutulmaz bir macera.

Peyami Safa Selma ve Gölgesi


Büyük bir yazarın yazdığı bir polisiye roman kadar haz veren bir kitap bulmak okuyucu için pek kolay değildir. İnsanların her zaman merakını ve ilgisini çeken 'öldürme' eyleminin kanlı geçitlerinde dolaşır, olayların akışıyla heyecanlanır, planların şeytaniliğiyle ürperirken, usta bir kalemin anlatımından da bir katilin gölgelerle dolu iç dünyasına sızarsınız. Hareket, hem katille kurbanları arasında hem de katilin kendi ruhunda birbirlerini izleyerek sürer. Peyami Safa'nın 'Server Bedi' takma adıyla yazdığı bu kitapta üstelik bizim edebiyatımız hatta belki de dünya edebiyatı için bir ilk vardır bu kitapta. Kitabın sırrı da bu 'ilk'te gizlidir. Cinayet mi intihar mı olduğu anlaşılmayan peşpeşe ölümler ve bunları anlatan insan duygularına hakim, parlak üsluplu değerli bir yazar. İyi bir okuyucu için zevk ve ürperti dolu bir ziyafet bu. Tadını çıkarmaya bakın.

Can Dündar Nereye?


Bu kitapta, çağında yaşananlara meraklı bir yazarın yüzyıl
dönüşümünden aktardığı gözlemleri bulacaksınız.
Kimi Türkiye’nin en ağır kriz yıllarında kimi terör ve savaş koşullarında yazılmış bu yazıların ortak özelliği, üçüncü binyılın kundağında geleceğini arayan ademoğullarının beynini kurcalayan soru işaretlerini deşmesi...
Geçtiğimiz yüzyılda kendisine yol gösteren tanıdık haritayı kaybeden insanoğlunun, yeni çağın yollarındaki istikamet arayışının izdüşümleri.
Teknolojik tahakkümden değişen cinsel kimliklere, tek kültür tehdidinden gençlerin yeni diline kadar değişimin göstergeleri...
Hem toplumsal hem de kişisel bir arayışın muhasebesi...
Kendi kalbini durdurmuş bir kalp doktorunun, körler okulunda bir resim öğretmeninin, kendi idam sahnesini izleyip yazmış bir yazarın ve iyiliğin nihai zaferinden umudu kesmeden orta yaşa varmış bir kuşağın tutanakları...
Bu vahşi koşu içinde bir türlü durup soramadığımız yaman bir
soru bekliyor sizi içerideki sayfalarda: "Nereye?..."

9 Ekim 2008 Perşembe

Paulo Coelho Portobello Cadısı


Gizemli bir kadının öyküsü
Onu yakından tanıyan, belki de hiç tanımayan dostlarının ağzından Kim olduğumuzdan emin olmasak da, kendimize karşı her zaman içten olma cesaretini nasıl ediniriz?
Paulo Coelho, yeni romanı Portobello Cadısı`nda bu sorunun yanıtını arıyor. Portobello Cadısı, Athena adlı gizemli bir kadının öyküsünü, onu çok iyi tanıyan -ya da hiç tanımayan- yakınlarının ağzından anlatıyor.
İnsanlar bir gerçeklik yaratıyorlar, sonra da kendi yarattıkları gerçekliğin kurbanı oluyorlar. Athena işte buna başkaldırdı ve bunun için büyük bir bedel ödedi...
Heron Ryan, gazeteci
Athena, duygularımı biraz olsun göz önüne almadan kullandı ve yönlendirdi beni. Hocamdı, kutsal sırları aktarmayı, aslında hepimizde var olan o bilinmeyen gücü uyandırmayı üstlenmişti. O yabancı denize atıldığımızda, bize yol gösterenlere körü körüne güveniriz, çünkü bizden daha fazla bildiklerine inanırız...
Andrea McCain, tiyatro oyuncusu
Athena`nın en büyük sorunu, 21. yüzyılda yaşayan bir 22. yüzyıl kadını olması ve bu gerçeği hiç gizlememesiydi. Bir bedel ödedi mi? Kuşkusuz, ödedi. Ama coşkuyla taşan gerçek benliğini bastırsaydı, çok daha büyük bir bedel ödeyecekti. Durmadan başkaları ne der diye kaygılanan, kırgın ve mutsuz biri olacaktı.
Deidre O`Neill, Edda diye biliniyor

Lance Armstrong Yaşama Çevrilen Pedal


Saatte 120 kilometre süratle giden bîr bisikletle Alp dağlarının yamaçlarından inerken attığım zafer narasından sonra değil ölmek, yüz yaşına kadar yaşamak bile bana az geliyor.Ben hiçbir şeyi yavaş yapmam, nefes almayı bile. Ben herşeyi hızlı bir ritimle yaparım, hızlı düşünürüm, hızlı yerim, hızlı uyurum, hızlı kalkarım.Henüz yirmi dört yaşındayken bir efsane olacağına kesin gözle bakılan Lance Armstrong'a, Ekim 1996'da doktorlar yumurtalık kanseri teşhisi yüzde 40 yaşama şansı verdikleri gün bütün hayatı tamamen değişti. Şimdi önünde uzanan yol, bisikletiyle katedeceği kilometreler değil bu dünyada varolmayla olmama arasında geçecek çekişme dolu günlerdi.
Artık bundan sonra pedalların yaşama çevrileceği belliydi.! Her zaman olduğu gibi, önderlik ruhuyla önünde uzanan yola koyuldu ve yine her zaman olduğu gibi asla kaybetmemeye kararlıydı. Bir yandan vücudunu istila eden kanserle ve ruhunu tüketmekle tehtit eden kemoterapiyle savaşırken, bir yandan antrenmanlarına odaklandı ve etrafındaki,hayattan asla pes etmeyenlerden güç aldı. Hastaneden çıkışından sadece on altı ay geçmişti ki, Dünya'nın en zor parkuru oiarak bilinen Tour de France'ı kazandı. Hem de şimdiye kadar kimsenin yapamadığını yaparak ve hız rekoru kırarak. Üstüne üstlük bundan birkaç ay sonra da hayatında yepyeni bir çiçek açtı ve baba oldu.
Yaşama Çevrilen Pedal, bir insanın hayatın ona veda hazırlığına karşı verdiği ilham verici bir savaştır. Acıları zafere, trajedileri şölene çeviren bir insan harikasının, yaşamını geri alışının öyküsüdür. Bu, anlatılamayacak bir cesaretin, tutkunun ve yaşamla olan aşkın öyküsüdür.
Bu Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük şampiyonu'nun öyküsüdür...

Ayşe Kulin Veda


Ayşe Kulin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde, işgal altındaki İstanbul'da bir konakta yaşananları anlatıyor bu kez. Son Maliye Nazırı ve ailesi aracılığıyla o dönemin resmini çizen Veda, çökmekte olan bir tarih ile yeni bir gelecek arayan Milliciler arasında sıkışan o dönem Osmanlı aydınının da öyküsünü dile getiriyor.Ayşe Kulin'in her zamanki ustalıklı ve sürükleyici üslubu ile okurlarının elinden bırakamayacakları bir kitap bu. Günümüz Türk edebiyatında neredeyse eşsiz olan, biyografik veriler ile roman tekniğini birleştirmekteki ustalığını bir kez daha sergileyen Kulin, bu kez bir İstanbul öyküsü bir imparatorluk tarihini birlikte ele alıyor...

Paulo Coelho Simyacı


Simyacı, Brezilya'lı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho'nun, yayınlandığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir `fenomen' olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk iki ülkede yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez'den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir `klasik' kimliği kazanan Simyacı'yı Saint-Exup‚ry'nin Küçük Prens'i ve Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston'u ile karşılaştıranlar var (Publishers Weekly). Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir `nasihatnâme': `Yazgına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın?' sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı'yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için şafak vakti uyanmaya benziyor.

Turgut Özakman Şu Çılgın Türkler


80 Yıldır Beklenen KitapDünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı...-Turgut Özakman'ın elli küsur yıldır süregelen çabasının ürünü.-Milli Mücadelemizin, bir serüven romanı gibi rahat okunan ve şimdiye kadar yazılmamış ayrıntılı, çok yönlü öyküsü.-Gurur ve ibret verici gerçeklerin, gerçek belgelere dayalı olgu ve olayların, insani içine çeken, şaşırtan, heyecanlandıran, ağlatan, gönendiren anlatısı.-Tüm yeni nesillere eşi olmayan bir armağan.Sevgili Gençler !.... Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.

Ayşe Kilimci Ah Benim Akortsuz Kalbim


Bu kitap, lise sıralarından üniversiteye, yürümekle aşınmayan sokaklardan siperlere,1968'den 12 Eylül'e bir dönemi ve dönemin gençlerini anlatıyor. Hem peri masalı hem ejderha...
Şu dünyayı yeni baştan daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı. Demokrasimizin kahırla, küfürle, kamplaşma ve zulümle darboğazlara itildiğinin masalı.
Dünya bilim ve sanatta alıp başını giderken birilerinin bizimle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten, bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı.
Gökten üç elma düştü;
Biri gençlere ve genç kalanlara.
Biri demokrasiye.
Biri umuda...

Canan Tan Yüreğim Seni Çok Sevdi


“Biliyorum, imkânsız aşk bu! Ama hükmedemiyorum kendime…” demişti Murat. “Çünkü, yüreğim seni çok sevdi!…”

Ardından da dizelere dökmüştü sevdasını.

“Yüreğim seni çok sevdi

o yürek talan

o yürek yangın yeri

o yürek seni istiyor

bir tek seni…”

Aslı ile Murat'ın İstanbul-Bursa-Amerika üçkeninde yaşadıkları destansı aşkın öyküsü.

Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği kadar gerçek...

Müjdat Gezen Meşhur Yenikapı Cinayeti


“Ölmeyen arkadaşlık bizimkisi… Ölünce bitecek.
Biz ölünce… O da artık uzaklarda olmasa gerek.
Yenikapı kadar yakın. Yürüyerek gidebiliriz…“
Müjdat Gezen, Meşhur Yenikapı Cinayeti´nde, 1960´ların Fatih-Yenikapısı´nda yaşayan 19-20 yaşlarındaki tiyatrocu üç gencin bir cinayetle sınanan sağlam dostluklarını usta bir dille okurlarına sunuyor.

Melissa p. Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi


Melissa: Genç bir kız... ve günlüğü:Sevgi, aşk, kendine güven, arkadaşlık, cinselliğin keşfi, duygusal gelgitler, arayışlar ve kayboluşlar... Dürüst, açık, çekici, düşündürücü, insanın içine işleyen ve her şeyden öte cesur itiraflar... İtalya'da, Susanna Tamaro'nun kitabı kadar satan bu kitap ailelerin çocuklarıyla konuşmadıkları, öğretmedikleri tek konudan söz ediyor: Cinsellik."Göz alıcı bir şekilde kendinden emin olan bu lise öğrencisinin itiraflarının yarattığı şok dalgaları hala gündemde." The Times"Çok büyük bir etkisi olan küçük kitap." New York TimesYatmadan önce 100 Fırça Darbesi, İtalya'da 1.000.000 adet satıldı. İspanya, Fransa, Almanya, ABD, Kanada, Rusya, Yunanistan ve İngiltere'nin de aralarında bulunduğu 26 ülkede bestseller oldu. Film hakları Francesca Neri tarafından alındı.

İnci Aral Mor


Bir bahçıvanın oğlu, eski solcu, yeni işadamı İlhan, gençlik yıllarında sıradan bir evlilik yapmış, ancak ellisini geçtikten sonra kendinden otuz yaş genç bir kapıcı kızına tutularak ondan bir de çocuk sahibi olmuştur. Hayatında yeni bir sayfa açma isteğiyle eşinden boşanma çabası içindedir. O gece sahip olduğu turistik otelde sevgilisi ve akrabalarıyla birlikte olduğunun birince yaşını kutlayacaklardır. Konuklar arasında İlhan'ın mutsuz kız kardeşi ve profesör erkek kardeşiyle onun karısı da vardır. İlhan'ın birlikte yaşadığı genç kadının, bir odada ölümü bekleyen babası ve birkaç yakını da oteldedirler. Öte yandan İstanbul'daki eş ve yazlıktaki baldız da sahnenin dışında, ama olayın içinde yer alırlar. Mor, İlhan'ın gördüğü tekinsiz bir rüyayla başlar ve yirmi dört saatlik bir sürede geçer; ancak kişilerin geçmişlerine ve geleceğe yönelik düşüncelerine doğru genişleyip yayılarak uzun bir zamanı kapsar.

İnci Aral, derin gözlenmiş roman kişileri yoluyla, bireylerin bir noktada kesişen, iç içe geçen hayatlarını ve savrulma süreçlerini; ülkedeki insan, ilişki ve değerlerin çözülme koşulları içerisinde, herkesin kendinden çok şey bulacağı bir biçimde anlatıyor. Mor'un odak noktasında ise erkekler var. İnci Aral, gerilim dolu, gizemli, sürükleyici bir roman atmosferi kuruyor ve erkek dünyasının karmaşık labirentlerinde dolaşarak, onları yan tutmadan, şefkat ve incelikle anlamaya çalışıyor. Sevgiyle nefret; alışkanlıkla yenilik arzusu; değişme isteği ile korkular; içtenlik ve gizlenme gibi karşıtlıklar arasında bocalayan erkeklere yakından bakarken, edilgenlik ve var olma çabası; boşlukla gerçeklik; yaşamakla ölmek uçları arasında gidip gelen kadınları da erkeklerin dünyasındaki yerlerine oturtuyor. İnci Aral okurlarınca iyi bilinen kurgu, yazın ve dil ustalığı ile elbette.

İhsan Oktay Anar Puslu Kıtalar Atlası


Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu…
‘Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.’
Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:
‘Dünya bir düştür. Evet, dünya..Ah! Evet, dünya bir masaldır.’

Erkin Koray Mezarlık Gülleri


Tüm Hippi'ler,
tüm Çiçek Çocukları,
tüm Rock'çular,
ve tüm 68'liler! Sizden geçti! Siz başaramadınız!
BU SÖZÜM ŞİMDİ SİZİN ÇOCUKLARINIZA:
Ne yazık ki;
artık, sizi öldürmek için silah üretenlerin size doğrulttuğu silahların önüne, babalarınızın öğrettiği gibi, çiçek veya zeytin dalı uzatarak, bundan kendilerine bir mesaj çıkarmalarını beklemek ham hayalden ibaret olmuştur.
Onlar bunu şimdiye kadar anlamadılarsa, bundan sonra anlayacaklarını beklemek aptallık olur.
Artık esas olan, sadece ve sadece silah üretmenizdir! Tüm işinizi gücünüzü bir yana bırakıp, yalnızca silah üretecek, ve onları öldüreceksiniz!
İnanın! Ancak bu mesajınızdan anlayacaklardır!'
Erkin Koray

Rhonda Byrne The Secret


"Bu sırrın ne olduğunu söyleyemem.Tek söyleyebildiğim varolduğu."(Alexander Graham Bell-Telefonun Mucidi)
Çağlar boyu nesilden nesile geçerken, bir çok insan ona göz dikti, onu gizledi, kaybetti, çaldı, büyük paralar karşılığı satın alanlar oldu. Tarihteki en önemli insanların bazıları yüzyıllar kadar eski olan "Sır"ra vakıf olmuşlardı. Eflatun, Galileo, Beethoven, Edison, Carnegie, Einstein ve diğer mucitler, bilim adamları ile büyük düşünürler "Sır"rı biliyorlardı; ve şimdi "Sır" dünyaya açıklanıyor.
"Sır"rı öğrendiğinizde, istediğiniz her şeyi elde etmeyi, yapmayı, ya da istediğiniz her şey olmayı da öğrenmiş olacak; asıl kimliğinizi bulacak ve hayatta sizi bekleyen gerçek ihtişamın ne olduğunu göreceksiniz.
Sizce dünya nüfusunun sadece %1’lik bir kısmını oluşturan bir kesimin tüm maddi gelirin %96'sına sahip olması bir tesadüf mü?
Olağanüstü bir servete sahip olmak ister misiniz?
Muhteşem bir malikanede yaşamak ister misiniz?
Ömrünüz boyunca hiç sıkıntıya düşmeden bolluk, bereket içinde yaşamak ister misiniz?
Ruh eşinizi bulmak ya da huzurlu, mutlu bir evlilik yaşamak ister misiniz?Peki kendinize sorun. Gerçekten ne, ama ne istersiniz?
Amaçlarınıza ulaşmak için bu kitabı kullanmaya başlayabilirsiniz. Yaşamınızdaki herhangi bir şey için bir cevap, bir rehber arıyorsanız, sorunuzu sorun, cevap alacağınıza inanın ve bu kitabı rastgele açın. Açılan sayfada aradığınız cevabı ve tavsiyeyi bulacaksınız.
"Sır tüm olmuşların, olanların ve olacakların cevabıdır."(Ralph Waldo Emerson-Filozof)

Maksim Gorki Ana


Dünya edebiyatında, sosyalist gerçekçilik yönteminin yerleşmesinde büyük katkısı olan Maksim Gorki, ünlü romanı Ana'da 1905 devrimi sırasında, işçi ve köylülerin çarlık despotizmine karşı yürüttüğü toplumsal mücadeleyi anlatıyor ve Rusya Ana'nın çocuklarına neler kazandıracağına ilişkin görüşlerini yansıtıyor."İnsan, onurlu bir kelimedir," diyor Maksim Gorki, yalancı ve pasif bir hümanizm adına insana acımak yerine, saygı duymak, yaşamı yeniden biçimlendirme yeteneğine inanmak, onu buna yönlendirmek gerektiğini vurguluyor. Gorki'ye göre insan çevresini değiştirirken kendisi de değişirse, kaderini halkın kaderiyle birleştirir, onların özgürlük ve mutluluk uğruna mücadelesine katılırsa, 'dünyaya yeniden gelir' ve kelimenin en gerçek anlamıyla insan olur. Dünyanın birçok ülkesinde, milyonlarca insan için başucu kitabı olan Ana romanında bu tema en tam anlatımına kavuşmaktadır.Rusya'yı ve tüm dünyayı sarsan Ekim fırtınasının getirdiği parlak bir yetenek olan Maksim Gorki, Ana romanında emekçi kitlelerde uyanış, manevi gençleşme ve siyasi aydınlanmanın yaşandığı hızlı sürecin tablosunu çizerken, edebiyata yeni bir kahraman tipi ve sosyalizme estetik bir ideal kazandırıyor.

Gustave Flaubert Madam Bovary


Gustave Flaubert'in beş yılda, iğneyle kuyu kazar gibi ve romanın tanımını kökünden değiştirme arzusuyla yazdığı Madame Bovary, sadece edebî değil, aynı zamanda kültürel bir dönüm noktasıdır. Çevrildiği bütün dillerde her yaş ve zevkten sayısız okuyucusunun başucu kitabı olmuş, Tolstoy'dan Halit Ziya'ya, Proust'tan Tanpınar'a, Walter Benjamin'den Saul Bellow'a birçok önemli yazarı derinden etkilemiştir. Ve etkisi hâlâ sürüyor. İnsan, hayat ve gerçeklik hakkındaki bu büyük kitabı, güçlü bir Flaubert biyografisine de imza atmış olan Geoffrey Wall'un önsözü ve Flaubert'in Papağanı’nın yazarı Julian Barnes'ın Madame Bovary’ye bambaşka bir gözle bakmamızı sağlayan sonsözüyle sunuyoruz.
"Emma Bovary denen kız hiç yaşamadı. Madame Bovary kitabı ise sonsuza dek yaşayacak.Vladimir Nabokov''
"Madame Bovary'nin olağanüstü tarafı, kahramanlarının, onları yaratan yapı ve üslup sayesinde, o dünyevi arzuları ve vatandaş dertleriyle sıradan insanlar olmalarına rağmen, bizi derinden etkileyebilmeleridir."Mario Vargas Llosa
"Proust olmadan Joyce, Flaubert olmadan da Proust olamazdı." Theodor W. Adorno

Stendhal Kırmızı ve Siyah


Stendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü ileri sürülür. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği belediye başkanının karısı ile dedikodulara yol açan bir ilişki kurar. Paris'e gider. Orada da kendine kapılarını açan aristokrat bir ailenin kızı ile yaşadığı aşk, onu hayatın girdaplarına sürükleyecektir. Gururlu, kibirli, asi, ödünsüz bu genç adam, kendi bireysel değerleri soylu sınıfın değer yargılarına çarptıkça geri püskürtülür. Hastalıklı gibi görünen psikolojisi, belki de toplumsal yarılmışlıklara bir isyandır. Hayatı, yanından ayırmadığı iki bavuluna sıkıştırmış, ömrünün son yıllarını küçük bir İtalyan kentinde konsolosluk görevinden aldığı üç beş kuruşla sürdürmek zorunda kalmış Henri Beyle (Stendhal), aynen Julien Sorel gibi ödünsüz, aksi, ömür boyu aşkı aramış, kendini kabul ettirmek istemiş ve hep yalnız kalmış, istediği, düşündüğü gibi değil, yaşayabildiği gibi yaşamıştı.

25 Eylül 2008 Perşembe

Masumiyet Müzesi ( Orhan Pamuk )


Yalnız aşk değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki düşüncelerinizi de derinden etkileyecek bir roman...
Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk'un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi'ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz.1975'te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun'un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.

Leydi (Thomas Tryon )


1975 - Nebioğlu.
orjinal adı: Lady - 1974
'' Burada güzeller güzeli leydi
yatıyor,
Adım atışı kadar kalbi de yumuşaktı. ''
Walter de la Mare

Thomas Tryon


Thomas Tryon 1926 yılı Hartford/Connecticut doğumludur. 1958-1961 yılları arasında Walt Disney tv yapımlarında canlandırdığı "Texas John Slaughter" karakteriyle aktörlük hayatında ün yaptı. Daha sonraları polisiye, korku ve bilimkurgu gibi çeşitli türlerde romanlar yazdı.
Romanlar:
1971 The Other (Öteki)
1973 Harvest Home (Öç)
1974 Lady (Leydi)
1989 The Night of the Moonbow
1990 The Wings of the Morning
1991 In the Fire of Spring
1992 The Adventures of Opal and Cupid
1995 Night Magic
Derlemeler:
1976 Crowned Heads (Taçlı Başlar)
1986 All That Glitters

24 Eylül 2008 Çarşamba

Ölü Canlar ( Gogol )


Ukrayna asıllı Rus romancısı ve oyun yazarı Nikolay Vasilyeviç Gogol'un ilk cildini 1842'de tamamladığı ve bitirilememiş romanıdır. Romanın konusunu kendisine Puşkin tarafından önerilmiştir. Üç cilt olarak tasarlanan roman aslında Dante'nin İlahi Komedya'sı örnek alınarak yazılmıştır. İlk cilde romanın baş kahramanı Çiçikov'un kendi çıkarları uğruna yaptığı kötülükler damgasını vurmuştur. Gogol, cehennemi anlattığı bu bölümden sonra cenneti anlatacağı, Çiçikov'un ahlak ve vicdan sahibi olduğunu göstereceği ikinci cildin el yazmalarını geçirdiği bir buhran sonucu yakmıştır. Daha sonra birkaç kez daha yazmaya çalıştığı bu bölümler sonradan yayımlanmıştır.


Konusu


Çiçikov, Rusya'da şehir şehir dolaşıp, feodal kanunlara göre toprak sahiplerinin malı olan köle köylüleri satın almaktadır. Ancak istediği köylüler çalışmasını iyi bilen ya da sağlıklı olanlar değil, tam aksine ölü olanlardır. Dönemin eleştiri oklarını üzerine çeken feodal yapısına temeli olan fikirlerle karşı koyan roman, bu bakımdan belli kesimlerin sözcüsü olmuştur.

Suç ve Ceza ( Dostoyevski )


Suç ve Ceza, Dostoyevski'nin romanlarından biridir. Orijinal ismi Prestupleniye i Nakazaniye dir. Roman ilk olarak 1866'da Rus Habercisi (The Russian Messenger) adlı edebiyat dergisinde yayınlandıktan sonra cilt haline getirilmiştir.Dostoyevski'nin Sibirya'da cezaevinden döndükten sonra yazdığı roman , yazarın en uzun ikinci romanı olma özelliği taşır.Bununla birlikte yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır.
Suç ve Ceza Rodion Romanovich Raskolnikov'un ahlaki ikilemlerine odaklanır. Raskolnikov nefret edilen ,kötü . bir tefeciyi öldürecektir.Böylece finansal problemlerini çözerken aynı zamanda dünya kötü, değersiz bir parazitten temizlenecektir. Raskolnikov ,daha yüksek bir amaca hizmet eden bir cinayetin kabul edilebilir olduğuna inanır.


Romanın konusu çağdaş Rusya dir. Kahraman çağdaştır, o yılların bütün acılarını, yaralarını içinde taşıyan genç bir öğrencidir Raskalnikov fakir ve iyi niyetli bir üniversite öğrencisidir. Maddi imkansızlıklar sonucu eğitimi bırakmak zorunda kalmış, kirasını bile doğru dürüst ödeyemediği pis ve köhne bir odada yaşamaya mecbur olmuştur. Maddi olarak çok sıkıştığı anlarda, para edebilecek eşyalarını rehin bıraktığı faizci bir yaşlı kadın vardır. Kadın kötüdür, kadın faizcidir, kadın, insanların zor durumda kalmalarından yararlanan bir insandır.Tabii bu fikirler Raskalnikov’u suça iten bahanelerdir…
Raskalnikov kadını öldürecek, paralarını alacak, öğrenimini tamamlayıp topluma faydalı bir insan olacaktır. Günlerce kafasında ölçer biçer. Muhakkak ki topluma faydalı bir Raskalnikov, faizci bir kadından çok daha iyidir diye düşünür ve kadını öldürür.Kitap Raskalnikov’un vicdan muhasebesiyle devam eder. Raskalnikov’un kendi için yaşama tutkusu onu iç dünyasında yüceleştirir ve hak, hukuk kavramlarının tamamını alt üst ederek çözümlemelerde bulunur. Fakat tasarladıkları altında boğulur ve tüm psikolojisi çöker. Kitap boyunca olayları Raskalnikov’un gözüyle görüyor,
Istırabı onunla yaşıyorsunuz. Kitabın diğer bir özelliği de, kominizm’in yayıldığı bir dönemde ve yerde, kahramanların dine yönelmesi. Yazar; özellikle en günahkar görülen karakterleri (Sonya ve Raskalnikov) inanca yöneltmiştir. Kimlikler değil, kişilikler önemlidir mesajı da verilmek istenmiştir. Suç Nedir? Ceza Nedir? Amaca ulaşmak için her yol mubah mıdır? Raskalnikov haklı mı? Asıl suçlu kim? Raskalnikov mu? Toplum mu? Tefeci kadın mı? gibi soruları düşündüren yazar her okurun kendisine göre,inançlarına,hayata bakış açısına göre yorumlayabileceği,fikir edineceği bir uslup takip etmiştir.

savaş ve barış ( Tolstoy )


“İşte bütün romancıların en büyüğü -Savaş ve Barış yazarı için başka ne diyebiliriz ki...”Virginia Woolf“Her akşam kalkıp Savaş ve Barış’ı okuyorum. İnsan öyle bir merak ve öyle saf bir heyecanla okuyor ki, sanki daha önce hiçbir şey okumamışız gibi geliyor. Harikulâde güzel.”Anton Çehov“Bana Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını okuma fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ederim. Birinci sınıf! Ne sanatçı ve ne psikolog! İlk iki kısım kusursuz, ama üçüncü yokuş aşağı gidiyor... Bazı kısımlar ise Shakespeare düzeyinde.Okurken zevkten gözlerimden yaşlar aktığını hissettim,üstelik bu çok da uzun sürdü. Evet, güçlü. Çok güçlü!”Flaubert (kendisine romanın Fransızcasını yollayan Turgenyev’e yazdığı mektuptan)“Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı son bin yılda yazılan en büyük on edebiyat eserinden biridir. Bütün 19. yüzyıl romanları içerisinde Tolstoy’un Napolyon’un Rusya’yı işgalini anlatan panoraması, hacmi, insan anlayışı, kahramanlarının soluğu ve tarih üzerine düşüncelerinin akışı bakımından en büyüğüdür. Resmin büyüklüğüne rağmen bireysel fırça darbeleri de her zaman kesin, doğru ve vecizdir.”

Kamelyalı Kadın ( Alexandre Dumas )


Kamelyalı kadın Alexandre Dumas, Fils tarafından yazılmış, ilk baskısı 1848 yılında yapılan roman.
Sahneye uyarlaması prömiyeri 2 Şubat 1852 tarihinde Fransa'nın Paris şehrinde Vodvil Tiyatrosunda (Fransızca:Theatre de Vaudeville) yapıldı. 1853 yılında Giuseppe Verdi, La traviata operasını besteleyerek müziğe uyarladı. Onaltı farklı versiyonu Broadway tiyatrosunda sahneye kondu. Opera uyarlamasında "Marguerite Gautier" karakteri "Violetta Valéry" adını almıştı. Kamelyalı kadın "Marguerite Gautier", Alexandre Dumas'nın geçek hayattaki sevgilisi Marie Duplessi'a dayanmaktadır.

Alexandre Dumas (oğul)


Alexandre Dumas, oğul (27 Temmuz, 1824 - 27 Kasım, 1895) ünlü Fransız yazar.


Hayatı


Ünlü Fransız yazar Alexandre Dumas’nın gayrimeşru oğlu olarak Paris’te doğdu. Annesinin Marie-Catherine Labay isimli bir kadın terzisiydi. 1831 yılında babası onu resmi olarak oğlu tanıdı ve iyi bir eğitim görmesini sağladı. Institution Goubaux ve Collège Bourbon’da eğitim gördü. Gayrimeşru oluşunun yanı sıra koyu esmer olan teni yüzünden de zorluk çekti. Özellikle okul yıllarında rengi nedeniyle arkadaşlarının şakalarına ve küçümsemelerine maruz kaldı. Renginin nedeni babasının atalarının soyundaki Haitili bir kadındı. Okulu yazma aşkı yüzünden terk etti ve yazmaya başladı. Kendini yazmaya verdi, bu nedenle de maddi sıkıntılar yaşamaya başladı. 21 yaşına geldiğinde büyük bir borcu vardı. 1844 yılında eşinden ayrılan babasıyla yaşamak için Saint-Germain-en-Laye’ye taşındı. Burada zengin erkeklerle beraberlikler yaşayan Marie Duplessis ile tanıştı. Bu kadın, Dumas fils’in başyapıtı olacak “Kamelyalı Kadın” (“La dame aux camélias”) isimli romana ilham kaynağı oldu. Bu ünlü yapıtını daha sonra oyun haline getirdi. İngilizce’ye “Camile” ismiyle adapte edilen yapıt, Verdi’nin 1853 tarihli La Traviata isimli operasına da kaynaklık etti. Dumas fils yazım hayatına şiir ve romanla başlasa da daha çok piyes yazmaya ilgi duymuştur.
Kamelyalı Kadın ilk zamanlarda pek bir ilgi toplayamamıştı. Birçok tiyatro tarafından reddedildi. Sonunda Théâtre du Vaudeville tarafından kabul edilip sahnelendi. Roman olarak Kamelyalı Kadın ünlendi ve yazarın ününün yayılmasını sağladı. Dumas fils kazandığı para ile borçlarının bir kısmını kapattı ve annesine maddi yardımda bulundu. 1852 yılına kadar yaklaşık on iki roman daha yazdı, daha sonra kendini didaktik oyunlar yazmaya adadı. Bu oyunlarda özellikle ahlâki bozukluklara değinmekteydi. Ayrıca kendi yaşamındaki birçok olay ve beraberlik bu oyunlarına yansımıştır.
Evli bir kadın olan Nadeja Naryschkine ile gizli bir ilişki yaşamıştır. Bu ilişkisinden 1860 yılında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Çocuğun doğumundan dört yıl sonra, 1864’te evlendiler. 1867 yılında ise yarı otobiyografik bir roman olan ve daha sonraları en önemli eserlerinden biri sayılacak, L’affaire Clemenceau’yu kaleme aldı. 1874’te Académie française’e kabul edildi. 1894 yılında da Légion d'Honneur ile ödüllendirildi. Bu arada 1885 tarihli Denis ve 1887 tarihli Francillon ile ününü arttırdı. Karısının ölümünden sonra sekiz yıllık metresi Henriette Régnier ile evlendi.
Alexandre Dumas fils Marly-leRoi’de, 27 Kasım 1895’te vefat etti. Paris’teki Cimetière de Montmartre’e gömüldü.


Başlıca Eserleri


Kamelyalı Kadın
Gayrimeşru Çocuk
Para Meselesi
Yabancı Kadın
Kibar Yosmalar
Maznunun Hatıraları
Karımı Niçin Ödürdüm (Clemencau Davası)
Robin Hood

Otuzunda Kadın ( Balzac )


Bu roman "Balzac"ın dehasını en iyi belirten eserlerinden biri" olarak kabul edilir. Büyük yazar hayat sahnesinden seçtiği konular, kişiler arasından bu eserine, gerek olayların ilgi çekici yönleri, gerekse ele aldığı kadın kahramanın kişiliği bakımından, en renklilerini toplamıştır, diyebiliriz. Julie, Otuzunda Kadın'ın bütün buhranlı ruh halleriyle canlı bir timsali olarak, gözlerimizin önünde yaşarken, onun hayat hikayesinin çeşitli maceralarını meraklı olaylarıyla izliyoruz. Bu hayat oyununda rol alan erkekler de, olayların değişik sahnelerinde, ayrı ayrı portreler halinde, gene sanatçının güçlü kalemiyle canlanıyor. Bu arada Balzac pek az romanında görülen facialara da bu eserinde yer vermiş, bunların yarattığı acı duyguları yüceliğe varan bir sanatla işlemiştir. Balzac "Otuzunda Kadın"ı yazarken bir yaş sınırı koymuş olmakla birlikte bu romanı her yaştaki kadın birçok yanlarıyla benimseyerek, derinden duyarak okuyacaktır. Otuz yaş birçoğu için belki uzak bir gelecektir; birçoğu için belki bu gündür, belki de çok geride kalmış bir geçmiştir. Kadın ruhunun ise, birçok bakımlardan, çağ tanımadığı söylenebilir.

Vadideki Zambak ( Balzac )


Bu romanun yazarı için asrının en gerekli yazarlarından biri olduğu söylenmektedir. Çünkü Balzac, kendi çağını eserlerinde çok başarılı bir tarzda yansıtmıştır. Balzac’ın romanlarında genel olarak şu temalar dikkati çekmektedir: Kır hayatı, özel hayat­tan manzaralar, felsefi incelemeler, analitik incelemeler… Kır hayatının ön planda olduğu romanlarından başta geleni Va­dideki Zambak‘tır. Realist bir üsluba sahip Honore De Balzac‘ın Vadideki Zambak adlı eseri ilk kez 1885 yılında yayınlanmıştır. Ro­manın olayları 1809-1836 yılları arasında geçmektedir.
Vadideki Zambak’ın Kahramanları (Kişileri):
Felix de Vandenesse: Aile sevgisi görmemiş, ilgiye muhtaç, duyguları ve aklı arasında denge kurmaya çalışan, çalışkan, hassaz bir gençtir.Henriette de Mortsauf: Felix’in sevgilisidir. Ondan yaşça büyük olmakla birlikte çok güzel bir kadındır. Sevme­diği, sert bir adamla evlidir. Felix’e âşık olduğu hâlde ahlakını hep muhafaza eder. Bu uğurda Felix’i kaybetmeyi dahi göze alan bir kadındır.

Honoré de Balzac


Honoré de Balzac (asıl ismi Honore Balssa), (d. 20 Mayıs 1799, Tours-Fransa – ö. 18 Ağustos 1850). Fransız yazar.


Hayatı ve çalışmaları


Asıl adı Honore Balssa'dır.Ancak ismini Balzac olarak değiştirmiş ve soyluluk ifade eden de’ öntakısını eklemiştir. Köy kökenli bir ailenin çocuğudur. Babası tüccardır. 6 yıl Vendome'da College des Oratoriens'te öğrenim gördü. Napolyon'un devrilmesinden sonra ailesi Paris'e taşındı. Burada 2 yıl daha okula gitti. 3 yıl bir avukatın yanında çalıştı. Ama küçük yaşlardan beri edebiyata gösterdiği eğilim ağır bastı. Trajedi türünü denediği 1819'da yazılmış "Cromwell" başarı kazanamayınca romana yöneldi. Para kazanmak için tarihsel, mizahi ve gotik romanlar yazdı. Bunları değişik adlarla yazdı. Basımcılık, yayıncılık, hatta dökümcülük yaptı. Başarılı olamayınca tekrar edebiyata döndü.
1829'da yazdığı "Les Chouans" isimli tarihi roman tanınmasını sağladı. Bu eser Türkçe'ye (Köylü İsyanı 1974 ve Şuanlar 1977 olarak çevrildi.) 1824-1834 arasında yayıncılarından aldığı parayla bohem bir yaşam sürdü. 1829-1831 arasında yergici gazetelere yazılar yazdı. 1830’lardan sonra bir toplum tarihi yazmak amacıyla, eski ve yeni romanlarını üç bölüm altında toplamaya karar verdi. Örf ve âdet incelemeleri, felsefi incelemeler ve çözümleyici incelemeler. Bu tasarı 1834-1837 arasında 12 cilt olarak gerçekleşti. 1840’ta bu yapıtların hepsine Dante'yi anımsatan bir başlık koydu: "İnsanlık Komedisi". 1842-1848 arasında 17 ciltlik bir baskı yapıldı. 1869-1876 arasında da 24 cilt olarak yayınlandı. Eserlerinde aynı kahramanlara tekrar tekrar yer verme düşüncesini geliştirdi. Bunu gerçekçiliğin baş romanı kabul edilen ve 1834'te yayınlanan "Goriot Baba"da uyguladı. 1836 ve 1837'de İtalya gezisine çıktı. 1828'de Versailles yakınlarında pahalı bir ev yaptırdı. Borç sorunu nedeniyle Passy'de bir eve yerleşti (Bugün Balzac müzesi). Para kazanmak için tiyatroda başarısız denemeler yaptı. Edebiyatçılar Derneği başkanı olarak yazar haklarıyla ilgili girişimlerde bulundu.
1847'de Polonya'da sevgilisi Eveline Hanska'nın şatosunda kaldı. 1850'de Eveline ile evlendi Paris'e döndüler. Birkaç ay sonra yaşamını yitirdi. Geride 85’i tamamlanmış, 50’si taslak halinde eser bıraktı. Romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı olarak kabul edilir. Mantıksal bir sıra izleyen olayların her şeyi gören bir gözlemcinin ağzından anlatıldığı, kahramanların tutarlı bir biçimde sunulduğu, kuralları belli "klasik roman tekniğini" Balzac'ın kurduğu benimsenir. Olağanüstü bir gözlem yeteneği ve güçlü bir hafızası vardı. Kendisini başka insanların yerine koyup onların duygularını paylaşmayı biliyordu. Eserlerinde nedenselliği ve arka plan ile karakterler arasındaki ilişkiyi açıklamakta ustadır. Bütün bu özellikleriyle "romanın Shakespeare'i sayılır.


Türkçeye çevrilen eserleri


Manyak Kurba (2007)
Köylü İsyanı (1974)
Tours Papazı (1949)
Eugenie Grandet (1983)
Goriot Baba (1984)
Bette Abla (1977)
Otuz Yaşındaki Kadın (1963)
Vandetta (1943)
Tılsımlı Deri (1943, 1968)
Tefeci Gobseck (1947-1961)
Kırmızı Han (1946)
Terör Devrinde (1979)
Köy Hekimi (1942-1979)
Bilinmeyen Şaheser (1945)
Lois Lambert (1946)
Albay Chabert (1944-1974)
Bir Havva Kızı (1970)
Onüçlerin Romanı (1945)
Mutlak Peşinde (1945-1965)
Altın Gözlü Kız (1943)
Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti (1946)
Kibar Fahişeler (1972)
Kötü Kadınların Parlayış, Düşüşü (1981)
Vadideki Zambak (1941-1985)
Sönmüş Hayaller (1949)
Nucingen Bankası (1950)
Köy Papazı (1952)
Cesar Birotteau (1945-1964)
Ursula Mirouet (1949)
Karanlık Bir İş (1947)
Esrarlı Bir Vaka (1949-1964)
İki Gelinin Hatıraları(Mémoires de deux jeunes Mariées)(Letters of Two Brides)(1940 - 1983)
Modeste Mignon (1947)
Köylüler (1845, 1976-1985)

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski


Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ( d. Moskova 30 Ekim 1821, ö. Moskova - 9 Şubat 1881, Staraya, Rusya ) Rus yazar.
19. yüzyıl Rus yazarlarının arasında Tolstoy ile birlikte en önde gelen iki isimden biridir. İnsanın en gizli kalmış yönlerini erişilmez bir saydamlıkla ortaya çıkaran evrensel dahi. Kimi okur ve eleştirmenlere göre tüm zamanların en büyük romancısıdır.


Yaşamı


Tam ismi Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'dir. Babası bir ordu cerrahı, annesi bir tüccarın kızıydı. Annesinin yardımıyla evde başladığı eğitimini özel bir okulda sürdürdü. Babası sert ve acımasızdı. Annesinin koruyucu tavırlarına sığınıyordu. Annesini 15 yaşında kaybetti. 1837'de girdiği Petersburg Askeri Mühendis Okulu’nu bitirdi. Öğrencilik yıllarını Rus ve Avrupa edebiyatının önde gelen yazarlarının eserlerini okuyarak geçirdi. Kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra.. ayrılıp edebiyatla uğraşmaya başladı. Topraklarında çalışan köylüler tarafından öldürülen babasından az bir miras kalmıştı. 1846'da İnsancıklar adlı ilk kitabını yazdı. 1854 te basılan bu roman ilk Rus toplumsal romanı sayılır. Bu eserin basılmasından sonra ünlendi. 1846'da yazdığı ikinci romanı "Öteki" yeterli ilgiyi görmedi. Ünü giderek kayboldu. 1851 tarihli Ev Sahibesi, 1848'de yazdığı Beyaz Geceler ile Yufka Yürekli romanları da ilgi görmedi. 1849'da yazdığı Netoçka Nezvanova romanı da beklenen başarıyı getirmedi.
Politikayla ilgilenmeye başladı genç liberallere katıldı. Çar 1. Aleksandr'ın güvenlik güçleri tarafından, "devleti yıkmaya çalıştığı" suçlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. İdama mahkum edildiler. Kendisinin kurşuna dizilmesi hazırlıklarını izlemek onda derin etkiler bıraktı. Kendinden önce sıraya dizilen beş kişi kurşuna dizildi ancak kendisiyle beraber diğer dört kişi idamdan son anda kurtuldu. Sibirya’da 4 yıl ağır hapse ve 4 yıl askerlik yapmaya mahkûm edildi. Sibirya'daki cezaevi günlerinde birlikte yaşadığı ilişkileri, aşkları, mahkûmları gözlemleyerek Rus halkını daha yakından tanıma fırsatı buldu. Ancak zor koşullar nedeniyle sara nöbetleri geçirmeye başladı. Bu rahatsızlığın etkileri de birçok eserine yansıdı. 1854'te cezaevinden çıkıp askerliğe başladı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857'de dul bir kadınla evlendi. Bu evlilik maddi sorunlarını artırdı. Tekrar yazmaya karar verdi. Askerlik cezasının da bitmesi üzerine Petesburg'a döndü. Yeni Çar II. Aleksandr'ı destekledi. Kardeşi Mihail ile birlikte "Vremya" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergi ve dergide yayınlanan romanları yeniden tanınmasını ve eski ününü kazanmasını sağladı. 1862'de Fransa, İngiltere ve İtalya'yı kapsayan bir yurtdışı gezisi yaptı. Aynı yıl dergi kapatıldı. Dostoyevski, Almanya'nın Wiesbaden kentine gitti. Burada kumara başladı.
Rusya'ya dönüşünde "Epoha" isminde yeni bir dergi çıkardı. 1864'te eşini ve kardeşi Mihail'i kaybetti. Borca battı. Kurtulmak için Avrupa'ya kaçtı. Wiesbaden'de kumarda bütün parasını kaybetti. Yayıncısından borç alıp 1865 te Rusya'ya döndü. 1867'de steno ile romanlarının yazımında kendisine yardım eden Anna Snitkina ile evlendi. Bir kere daha borca boğulduğu için yeni eşiyle yine yurt dışına çıktı. Yoksulluk ve para peşinde ülke ülke dolaştı. Ama romanlarını yazmayı da sürdürdü. Bir kere daha yayıncısının desteğiyle St.Petersburg'a döndü. Tutucu bir haftalık dergi olan Grajdaninin başına geçti. Bir yıl sonra bıraktı.
Bu dönemde eski itibarını ve ününü tekrar kazandı. 1872 yılında yayımladığı Ecinniler adlı romanı birçokları tarafından tüm zamanların en iyi siyasi romanı olarak kabul edilir. Kitap nihilizm, ateizm ve Batı düşüncesinin Rusya üzerindeki etkilerini ele alır. En büyük romanı Karamazov Kardeşleri yazmaya 1879'da başladı. 1880'de şair Aleksander Puşkin'in ölüm yıldönümü töreninde konuşmayı o yaptı. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi'nin edebiyat bölümüne seçildi. Yaşamının son döneminde Petersburg yakınlarında küçük bir kasaba olan Staraya Russa'da yaşadı. 9 Şubat 1881'de burada yaşamını yitirdi. Günümüzde de en çok okunan yazarlar arasında yer alır.


Eserlerinin içeriği ve etkisi


Eserlerinde iki dünya savaşı arasında yaşayan bir kuşağı rahatsız eden ahlaksal, dinsel, siyasal konuları etkileyici bir dil ve ustalıkla dile getirmiştir. Roman kahramanları genellikle kötü yaşam koşullarında yaşayan insanlardır. Bu roman kişileri birbirinden farklı uç düşüncelerle zamanın Rusya'sını politik , sosyal ve ruhsal analizler yoluyla incelerler. Gözlemlerinin keskinliği, ayrıntılara verdiği önem, karmakarışık yaşamından çıkardığı sağlam karakterleri ve roman kurgulamadaki ustalığıyla Avrupa'da ve ülkesinde kendisinden sonra gelen hemen tüm yazarlar üzerinde etkili oldu. Bunlar arasında Alman Edebiyatının önde gelen yazarlarından Hermann Hesse, Franz Kafka, Alman filozof Friedrich Nietzsche, Fransız yazar Marcel Proust ve Amerikalı yazar Ernest Hemingway yer alır. 20. yy yazarları arasında Dostoyevski kadar etkileri çok genis alanlara yayılmıs baska bir yazar yoktur ( çok az Dostoyevski karşıtı vardır : Vladimir Nabokov, Henry James, Joseph Conrad ve D.H Lawrence bunlar arasındadır). Batılı ülkelerin edebiyat ve düşünce yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Birçok aydın kendisini Varoluşçuluk akımının temel kaynaklarından biri sayar.

Roman


İnsancıklar (1846)
Öteki (1846, 1978)
Ev Sahibesi (1951, 1970)
Beyaz Geceler (1934, 1983)
Bir Yufka Yürekli (1957, 1985)
Netoçka Neznanova (1937, 1964)
Stepançikovo Köyü (1948, 1973)
Ölüler Evinden Anılar (1946, 1969)
Ezilenler(Ezilmiş ve Aşağılanmışlar) (1957, 1982)
Yeraltından Notlar (1973, 1985)
Suç ve Ceza (1945, 1984..Tam çıkış Tarihi 1966)
Kumarbaz (1941, 1986)
Budala (1941, 1985)
Ebedi Koca (1955, 1984)
Ecinniler (1960, 1984)
Delikanlı (1946, 1985)
Karamazov Kardeşler (1880)
Küçük Kahraman
Tatsız Bir Olay

Öykü


Amcamın Rüyası (1866, 1973)
Başkasının Karısı
Timsah(1865)
Yaz İzlenimlerinin Kış Notları (1863) Bir Garip admin Dusleri

Günlük


Bir Yazarın Günlüğü (günlük 1975)

Konuşma
Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma (1975)


Lev Nikolayeviç Tolstoy


Lev Nikolayeviç Tolstoy (9 Eylül 1828 - 20 Kasım 1910, Miladi Takvim; 28 Ağustos 1828 - 7 Kasım 1910, Julian Takvim)
Büyük bir rus yazarı, fikir, eğitim, sanat dünyasının en ünlü kişilerinden biridir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak Yasnaya-Polyana'da doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetle etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk'u" bu sıralarda yazdı.
Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikayelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.
Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi.Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti.Karısına önceki yaşamı,özelliklede yanlarında çalışan kadın kölelerle olan cinsel ilişkileri anlattığı günlüklerini evlendikleri gün okuması için vermiş ve önceki hayatındaki yaptığı yanlışları öğrenmesini istemiştir.Fakat cinselliğe düşkünlüğü evlilikleri boyunca sürdü.Bu evlilkten 12 cocukları oldu bu çocuklardan 5'i öldü.Eserlerinin en kuvvetli olan iki romanı "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina'yı", bu sıralarda yazdı.Karısı eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı,hatta "Savaş ve Barış"ı 12 kez düzeltmelerini yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kruetzer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.
Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat (roman)", "Ayaklanış", "Sergey Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri vardır. Vasiyetinde mezarına Haç koydurtmaması Müslüman olarak ölmüştür diyenlerin en büyük kanıtı olup bir Azeri Generalinin hristiyan eşine de çocuklarının din olarak hristiyanlığı değil de müslümanlığı seçmesini tavsiye etmesi bunu da kanıtlar niteliktedir.O dönemde bir hristiyan kadın ile bir müslüman erkeğin evlenmesi sonucu olan çocuklar Katolik meshebi tarafından hristiyan olarak kabul edilir ve vaftizi istenirdi.Generalin eşi de bunu bir mektupla L.Tolstoy'a bildirmiş ve fikrini almıştır. 82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır.Tolstoy ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Bir gün küçük bir kasaba istasyonunda, hayata gözlerini yumdu.
Romanları

Anna Karenina
Diriliş
Savaş ve Barış
İtiraflarım
Kereutzer Sonata
(Tolstoy'un Kısa Hikayelerinden Biri)
İnsan Ne İle Yaşar?
Hacı Murat

Öyküleri

Ağdaki Kuşlar
Ateşi Kıvılcımken Söndürmeli
Baskın
Davulun Sesi
Efendi ile Uşak
Erik Çekirdeği
İvan İlyiç'in Ölümü

Masalları

Fil ile Tilkiler
Masallar
Tolstoy'dan Masallar

Günlük ve Mektuplar

Tolstoy'un Günlüğü

23 Eylül 2008 Salı

Nikolay Vasilyeviç Gogol


Nikolay Vasilyeviç Gogol ( Николай Васильевич Гоголь) (31 Mart 1809- 4 Mart 1852) gerçekçi Rus roman ve oyun yazarı. En iyi bilinen eseri 'Ölü Canlar'dır.


Gogol orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’da Soroçinski Köyü’nde dünyaya gelir. Gogol’un çocukluğu köy hayatı ile ve yoğun Kazak kültürü etkisi’nde geçer. Bu hayatın etkisi ileride yazacağı eserlere de yansıyacaktır. Gogol gençlik yıllarında şiire ve edebiyata ilgi duyar. 1828’de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. Gogol Petersburg’dan Almanya’ya gider ancak orada da parası bitene kadar kalabilir. Tekrar Petersburg’a dönüp iş arayan Gogol bu sefer çok düşük bir maaşla da olsa devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Bu görevden de bir sene sonra ayrılır.
Gogol, 1836’da Puşkin’in çıkardığı Sovremennik adlı dergide, yergili öykülerinin en neşelilerinden biri olan Araba’yı ve eğlenceli ve iğneleyici bir üslûpla yazılmış gerçeküstücü öyküsü Burun’u yayınlar. Yazar yazın sanatında büyük ölçüde Puşkin’in etkisi altındadır. Öyle ki onun eleştirileri ve telkinleri olmadan yazamayacağını düşünür. Yazarın Puşkin’le olan arkadaşlığı, onu aldığı acımasız eleştirilerden de koruyan en büyük güçtür.
Gogol’un ilk ciddi ve dikkat çeken eserleri Ukrayna hayatı ile, halk deyişleri ile süslü halk hikayeleridir. Gogol 1831 – 1832 yıllarında yazdığı bu hikayeleri Dilanka Yakınlarındaki Çiftlikte Akşam Toplantıları adlı kitapta toplar. Bu öyküler Rus edebiyat dünyasında Gogol’un bir anda parlamasına yol açar. 1835 yılında Mirgorod ve Arabeski adlı eserlerini de yayımladı. Bu kitaplarında da halk hikayeleri, özellikle Kazak geçmişi işlenmiştir.
Hikayelerinde Günlük hayatı ve bayağı kişilikleri zaman zaman mizahi zaman zaman öfkeye varan bir şekilde yeriyordu. Eski Zaman Beyleri, Arabeski bu yergi kitaplarının ilkleridir. Arabeski kitabındaki hikayelerinden biri olan Bir Delinin Hatıra Defteri bir memurun rutin hayatını ve işi yüzünden nasıl sıkıldığını anlatır. Hikayenin sonunda memur akıl hastanesine yatırılır. Portre adlı eseri ise dünyanın kötülüklerden kurtulamayacağı vugusu ile sonlanır.
Büyük komedisi Müfettiş adlı eseri ile bürokrasiyi alay derecesinde yeren Gogol eserinin sahnelenmesi ile tüm şimşekleri üzerine çeker. Tepkiler yüzünden Rusya’dan ayrılmak zorunda kalır. Roma’da Puşkin’in tavsiyesi ile en büyük eseri olan Ölü Canlar’ı yazarken Puşkin’in öldüğü haberini alır. Bu haber onun için “Rusya’dan gelebilecek en kötü haber”dir. O zamana kadar Puşkin’i düşünmeden dikkate almadan hiçbir şey yazmayan Gogol için bu haber gerçekten bir yıkım olmuştur. Puşkin’in ölümünün yıkıcı etkisine karşın 1842 yılında iki önemli eseri olan Ölü Canlar’ın 1. cildi ve uzun hikayesi Palto’yu bitirir ve yayınlar. Ölü Canlar dönemin Rusya’sının çürümüşlüğünü gerçekçi bir biçimde gözler önüne sererken Palto’da sıradan insanların yaşadıkları acılar, maaruz kaldıkları haksızlıklar, ve yaşadıkları yoksulluk tüm gerçeklikleriyle, okuyucuyu sarsacak bir ustalıkla gözler önüne serilmektedir. Bu eser de dönemin en büyük eserlerinden biri olarak nitelendirilecektir. Rus edebiyatına sıradan insanların gerçekçi bir girişi olarak da nitelendirilebilir Palto. Öyle ki Dostoyevski hikayeye hitaben “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.” diyecektir. Ancak öykü yayınlaması ile soylu kesimin tepkisini tekrar Gogol üzerine çeker. Dönem aydınlar üzerinde büyük baskıların uygulandığı karanlık I.Nikola dönemidir. Gogol düzen savunucuları tarafından Rus insanını aşağılamakla onun kötü yönlerini göstermekle, halkına ihanetle suçlanır. Ancak onun yapmak istediği halkını aşağılamak değil onu bu hale sokan yozlaşmış düzeni tüm gerçekliği ile gözler önüne sermektir. Maruz kaldığı bu suçlamalar yazarın ruhsal sağlığına da ciddi zararlar vermiştir.
Puşkin’in ölümünden sonra Gogol’un popülaritesi daha da da artar. Bu ilgi Gogol’da bir öncülük hissi yaratır ve kendine toplumu değiştirmek, insanlara yol göstermek gibi misyonlar edinir. Bu dönemde eski yaratıcılığını kaybettiği söylenebilir. Dine karşı ilgisi artar ve daha önce eleştirdiği kiliseyi dahi övmeye başlar. Bu davranış hayranlarının tepkisini çeker ancak o bu tepkilere dinsel yorumlar katar ve Tanrı’nın gönlünü almak için ona daha da yakınlaşır. 1848’de kutsal toprakları ziyaret etmek için Filistin'e gider. Moskova’ya geri dönen Gogol orada Matvey Konstantinovski adlı gerici bir rahibin etkisi ile 1852 yılında Ölü Canlar romanının ikinci bölümünün el yazmalarını yakarak imha eder. Bu davranışından 10 gün sonra 43 yaşında Moskova’da ölür.
Gogol'ün tamamlayamadığı sadece taslaklarını kaleme aldığı Dördüncü Dereceden St.Vladimir Nişanı adlı oyunu ölümünden sonra Sasa Preis tamamlanmıştır.
Eserleri:
Masallar
Müfettiş
Palto
Ölü Canlar
Burun
Bir Delinin Hatıra Defteri
Portre
Eski Zaman Beyleri
Taras Bulba
Fayton
Kumarbazlar Dava Evlenme Dikanka yakınlarındaki Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları.

İvan Sergeyeviç turgenyev


İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-1883) Ivan Szergejevics Turgeniev -

28 Ekim 1818'de Orel kentinde doğar. Babası soylu bir ailedendi, fakat yoksul düşmüşlerdi. Süvari albayı baba Turgenyev, Spasskoye malikanesinin sahibi, yaşlı bir kadın olan, Varvara Petrovna Lutovina ile evlenir. Bu evlilikten Ivan doğar. Okumuş, eğitime, kültüre düşkün fakat bir o kadar da sert olan annesi, suç işleyen toprak kölelerini acımasızca cezalandırır, kırbaçlatır. Turgenyev'in fikirleri bu durumlar yüzünden küçük yaşta şekillenmeye başlar. Aile 1827'de Moskova'ya göç ettiğinde Turgenyev özel okullarda eğitim görüp, özel öğretmenlerden dersler alır. Henüz bir çocukken; Almanca, İngilizce ve Fransızca'yı anadili gibi konuşmaya başlar. Daha sonra Moskova ve Petersburg üniversitelerinde okur. Felsefe fakültesini iyi derecede bitirir. Daha sonra Almanya'ya gider. Berlin Üniversitesi'ne girer ve Almanya'da 4 yıl süreyle kalır. Tarih, klasik filoloji dallarında çalışmalar yapar, Yunanca ve Latince öğrenir. Yurduna döner ve Petersburg Üniversitesi profesörlük sınavını kazanır. O dönemde Alman felsefesi ülkede benimsenmediği ve kuşku ile bakıldığı için ders verme olanağına kavuşamaz. 1842 yılı Turgenyev için dönüm noktasıdır. O sırada Rus eleştirmen Belinski ile tanışır. Belinski'nin dialogta olduğu insanlar toprak köleliğine karşı duran aydın kesimidir. İlk yazınsal denemeleri dışında ilk ciddi çalışmaları 1842'ye rastlar. Seçtiği yol; Puşkin'in ortaya attığı ve Gogol'ün geliştirdiği gerçekçiliktir. Onu üne kavuşturan ilk yapıtı "Bir avcının notları" adını taşıyan dizidir, 1880 baskısında bu kitap 25 öykü içerir. Öykülerin konuları; toprak ağası ve köylünün yaşayışı, içinde bulunduğu koşullardır.
Turgeniev -
1852 yılında Gogol'ün ölümü üzerine Turgenyev bir yazısını kaleme alır, sansürün yasakladığı bu yazı Moskova dergilerinde çıkınca, tutuklanır ve bir ay hapiste yatar. Bundan sonraki bir yıl boyunca da polis gözetiminde yaşar. 1855 yılından sonra büyük romanlarını yayımlamaya başlar. Bu romanlarda tıpkı annesi gibi; kültürlü çiftlik sahiplerini canlandırır ve tümünde evrimci-liberal bir dünya görüşünü vardır. 1862 yılından sonra yayımladığı her romanında ise eleştirmenlerin saldırılarına maruz kalır. Turgenyev iki yıl kadar süren bir hastalıktan sonra, 3 Eylül 1883'te Fransa'da Paris yakınlarındaki Bougival kasabasında ölür. Cenaze töreni aynı yılın 9 Ekim'inde Petersburg'ta yapılır. Edebiyat dünyasına damgasını vuran ve Nihilizm'in temel taşı varsayılan romanı Babalar ve Oğullar'ın konusu 1859'da geçer. Epilogu ise toprak köleliğinin kaldırılmasından (1861) sonraki dönemi anlatır. Bu dönemde Rus yaşayışının en önemli sorunu olan; serflik ilişkilerinin insana aykırılığını, feodal-aristokrat Rusya'nın yıkılışını, yeni burjuva-demokratik güçlerin yükselişini gerçekçi biçimde yansıtır. Babalar ve Oğullar'da reformist akımla, radikal akımın çatışmasından oluşan nihilizmi vurgular. Bu roman için Dostoyevski gibi bir aydın edebiyatçının bile; romanın kahramanı nihilist Bazarov için "uydurma bir kişi" demesi bile romanlarının farklılığını kanıtlar.

Eserleri:

-Bir Avcının Notları (1852-Öykü)
-Rudin (1855-Roman)
-Asilzade Yuvası (1855-Roman)
-Arefe (1858-Roman)
-Babalar ve Oğullar (1862-Roman) (nihilizm konusunda yazılmıs ilk roman olmakla beraber
-Tuğbay (1867-Öykü)
-Ham Toprak (1876-Roman)
-Duman (1870-Roman)
-Bozkırda Bir Kral Lear (1870-Öykü)
-İlk Aşk (roman)