10 Ekim 2008 Cuma

Saygı Öztürk Belgelerle Ergenekon


Araştırmacı gazeteciliğin günümüzdeki önderlerinden Saygı Öztürk'ten Belgelerle Ergenekon... Gerçeklerin hepsi, belgelerle; sorgulama, ifade ve arama tutanakları, aramalarda bulunan belgeler...hepsi Belgelerle Ergenekon'da... Emniyet müdürlüğü Terörle Mücadele şube Müdürlüğü ekipleri Ümraniye'deki bir gecekonduya baskın düzenlediler. Aradıklarını, elleriyle koymuş gibi buldular. Çünkü gelen ihbar telefonunda, neyin nerede olduğu açık bir biçimde anlatılmıştı. Üzerinde 15 haziran 1997 tarihli "mühimmat istif kartı" bulunan kasada Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) yapımı 18 adet el bombası, el bombalarına ait 18 adet fünye, "DM-41" NATO standardı tabir edilen 7 adet el bombası, Alman yapımı 2 adet el bombası bulundu. İşte bu bombaların ele geçirilmesiyle başlayan soruşturma, şimdi "darbe günlükleri"yle devam ediyor......Madalyanın bir yüzünden bakınca manzara komikti: Üç beş yazar, emekli asker ve üniversite hocası el bombalarıyla milli iradeyi devirip dare yapacak Madalyonun öteki yüzünde ise Saygı Öztürk'ün burada sergilediği, açığa çıkardığı belgeler vahim. Aslında bir gazetecilik şaheseri... Ve 'dağ fare doğurdu' sözünün kanıtı.Emin Çölaşan

Timuçin Savaş Sis


Bana uzun bir rüyayı andıran kazanın, kaza sonrası baygınlığın, hastanenin ve Figen'le geçirdiğimiz otel günlerinin ardından dünyevî hayatımızın içine, An- takya'ya dönmek zorunda kalmıştık. Gerçi Antakya'nın memleket içerisindeki gerçeküstü konumunu düşündüğünüzde rüyanın kesintiye uğraması iddiası haksızlık olurdu. Yoksa kentte aynı meydana bakan bir Kore Metropolitan kilisesinin, Seferadların on altıncı yüzyıldan kalan bir havrasının ve Harun Reşid'in Bizanslılar'dan aldığı şehre yaptırdığı caminin bulunması başka nasıl tanımlanabilirdi ki?

Elif Şafak Baba ve Piç


Baba ve Piç, İstanbul-San Francisco hattında gidip geliyor: Müslüman-Türk Kazancı ailesiyle Ermeni asıllı Amerikalı Çakmakçıyanların 90 yıla yayılan öyküleri iç içe. Kederli bir geçmişi tamamen unutmak mı daha doğru, geçmiş bilincini beraberinde taşımak mı?Diğer yandan da bir kadınlar romanı Baba ve Piç: Erkeklerin apansız ve açıklamasız ölüverdiği, geriye hep kadınların kaldığı bir sülaleden dört kuşak kadının hikayesi. Anneannelerin, ciciannelerin, teyzelerin hafızalarıyla can bulan bu romanı severek okuyacaksınız. Şekerşerbet Hanım: "İnsan taifesinin geçmişlerini öğrenmeleri gerçekten hayırlı bir şey mi? Beşer ki kolay kolay tatmin olmaz, ya sonra daha fazlasını bilmek ister ise? Ve daha, daha? Nereye kadar?"Asya Kazancı: "Beni en çok çileden çıkaran bu. Düşünsene belki de karşılaştık babamla. Belki günün birinde bir yerde burun buruna geleceğiz, bilmeden yanından geçip gideceğim..."Cicianne: "Ah, gitti bir kem göz daha, bardaktan çıkan sesi duydunuz mu? Çat diye inledi valla! Oh yüreğimi titretti! Allah bilir kimin kem gözüydü, çatladı da gitti, iyi oldu!"Rose: "Keşke o cadı babannen benim bugün bir Türk'le flört ettiğimi görseydi. Tüyleri diken diken olurdu eminim. Nasıl dehşete kapılırdı düşünebiliyor musun? Mağrur Çakmakçıyan sülalesi için bundan beter kâbus düşünemiyorum...!"Güvercin Yavrusu: "Ama söz vermiştin hüzünlü bir hikâye anlatmayacağına. Seni uyarmıştım. Acıklı bir hikâye duyarsam kanatlanıp uçarım demiştim."Feride Teyze: "Sen geç dalganı. Daha bugün gazetede bir haber vardı. On sekiz yaşında bir çocuk, sapasağlam, sıhhatli ama sokakta karşıdan karşıya geçerken pat diye dizlerinin üzerine düşüp ölmüş. Nazar değilse ne şimdi bu."Gülsüm Nine: "Bu ne densizlik, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Nerden çıktı şimdi türban mürban? Yok bizim ailemizde böyle bağnazlıklar."Armanuş: "Yürümüşler, yürümüşler. Ninemin annesi yolda ölmüş, çok geçmeden yaşlılar da ölmeye başlamış. Bakacak akrabaları olmayan küçük çocuklar o karmaşada birbirlerini kaybetmişler. Ama aylarca ayrı kaldıktan sonra erkek çocuklar mucizevi bir biçimde Lübnan'da Katolik misyonerlerin yardımıyla bir araya gelmiş. Hayatta olan tek kayıp kardeşleri Şuşan Ninemmiş. Kimse başına ne geldiğini bilmiyormuş..."Zeliha Teyze: "Matem de bekaret gibidir, öyle her önüne gelene verilmez, hak edene saklamak gerek."Banu Teyze: "Cinimi omzumdan indirmiyorum Asyacım, çünkü insanın hayatında öyle anlar gelir ki iyilik de yetmez iyiler de. Kötülerin yardımına ihtiyaç duyuverirsin."Dikran Dayı: "O masum kuzu ilerde ne söyleyecek arkadaşlarına? Babamın ismi Barsam Çakmakçıyan, büyük dayımın ismi Dikran İstanbuliyan, benim adım Armanuş Çakmakçıyan, bütün soyağacım Filanca Falancıyan... Amma velakin Mustafa adında bir Türk tarafından büyütüldüğüm için köklerime ihanet etmeyi öğrendim...Cevriye Teyze: "Bizim sorunumuz sürekli yanlış anlaşılmak. Batılı zannediyor ki Türkler'de Araplara benzer. Niye? Biz kendimizi gösteremediğimiz için. Bir kişi bir kişidir demeden anlatacağız. kendimizi Batılara."Nihilizm Manifestosu'ndan: "İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler de olsa ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç!"Jinekolog: "Yapmayın böyle... her şey yolunda gidecek merak etmeyin. Sadece uyku. Uyuyacaksınız, rüya göreceksiniz, daha rüya bitmeden biz sizi uyandıracağız ve sonra evinize gideceksiniz. Bir daha hiçbir şey hatırlamayacaksınız."Nar ağacı: "Merak etme. Anlatacağım hikâye hazin gelebilir ilk başta ama mutsuz sayılmaz..."Şuşan Nine: "Ancak bir Ermeni sayıca böylesine azalmanın, azıcık kalmanın ne manaya geldiğini anlayabilir. Budanmış bir ağaç gibi küçüldük... Rose özgürdür elbette, istediği adamla çıksın, hatta evlensin, bizi alakadar etmez. Ancak Barsam'ın evladı Ermenidir ve Ermeni gibi yetiştirilmelidir."Gassal: "Kadın sen aklını mı kaçırdın? Bizim dinimizde yok öyle herkes görsün diye alıp eve götürmeler! Komşularnız illa da rahmetliyi görmek istiyorsa, gidip mezarını ziyaret etsinler."Nüfus Memuru: "Madem öyle, münasip gördüğünüz ilk isme de saygıda kusur etmeden ufak bir değişiklik yapalım. Levon'a yakın bir isim gene ama bariz surette müslüman olsun. Levent nasıl mesela?"Ohannes İstanbuliyan: "Lütfen oku. Eğer iyi değilse yak hepsini. Söz veriyorum sana sebebini bile sormayacağım. Ama eğer beğenirsen, Şafak Matbaasındaki Garabed Efendi'ye götür."Ağulu Bey: "Ama hikâyenin en önemli kısmını kaçırdınız. Onu da öğrenmek isterseniz söyleyin yeter çünkü biz gulyabaniler her şeyi biliriz. Oradaydık."İkinci Şoför: "Olmaz öyle şey. Cenaze arabasının önüne kadın oturtmam."

Kevin Hogan İstediğiniz Kişiye 8 Dakikada Nasıl Evet Dedirtirsiniz?


Satış ve pazarlama uzmanları, işi gereği çevresindekileri devamlı ikna etmek durumunda olanlar, en yeni ve en etkili teknikleri bilmemenizin mazereti olamaz. Çünkü Etkileme Sanatının duayeni Kevin Hogan, bu teknikleri kullanarak herhangi bir kişiye en fazla 8 dakika içerisinde Evet dedirtmenizin yöntemlerini, en önemlisi şimdiye dek duymadığınız etkileme sanatına ait sırları sizinle bu kitapta paylaştı.

Adam Fawer Olasılıksız


Bitirmek İçin Yarını, Başkasına Anlatmak İçin Bitirmeyi Beklemeyeceksiniz.'Olasılıksız demek yetersiz kalacaktır. İnsanı adeta büyüsü altına alan bu hikayede Adam Fewer, bilim, felsefe, entrika ve maceradan ortaya bir başyapıt çıkarmış.'Clive Cussler'İlk cümleden itibaren bağlanıp kaldım; sayfaları, floş royal tutturmaya çalışan bir kumarbazın kartlarını açtığı gibi çevirdim. OlasılıkSız, insanı düşündüren matematik teorilerini ve maceranın albenisini dahice birleştiren, okura Michael Chrichton ce Robert Ludlum'u hatırlatan bir kitap. Gerçekten kaçırılmaması gereken bir zevk. 'Ben Mezrich, 'Mekanı Batırmak' ve 'Çirkin Amerikalılar'ın yazarı'...hikayenin sonunda, bir yandan şizofreninin gerçek nedenlerini düşünürken, bir yandan da tek bir hareketin bir insanın hayatını ne kadar değiştirebileceğine şaşırıyor olacaksınız. 'OlasılıkSız', beğeneceğinize gözümüz kapalı iddiaya girebileceğimiz bir kitap. PeopleBir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?Siz hiç Loto'da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli Onlar sizden daha mı şanslılar?Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz?Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, 'OlasılıkSız' tam size göre bir roman..

Kurt Busiek Ölmeden Önce Keşfetmeniz Gereken 5 Sır


Eğer Hayatınızın Sonunda keşke Demek istemiyorsanız Bu Kitabı Mutlaka Okumalısınız."Eğer bu yıl sadece bir kitap okuyacaksanız, lütfen bu kitap Ölmeden Önce Keşfetmeniz Gereken 5 Sır kitabı olsun. Dr. Izzo daha mutlu ve anlamlı bir hayatı elde etmek için gerekli olan temel noktaların sentezini yaparak bize tarihi bir hizmette bulunmaktadır. Bu olağanüstü bilgece bir eserdir.-Larry C. Spears"Hayatınızın sonunda 'Keşke şimdi bildiğimi daha önce bilmiş olsaydım' demek yerine, şimdiden de bu bilgiye ulaşabilirsiniz. Bu kitap gerçekten önemli bakış açılarına sahip insanların inanılmaz bilgeliklerini toplayan bir kitap."-Marshall Goldsmith"Hangi yaşta olursanız olun, bu kitabı gerçekten daha önceden okumuş olmayı dileyeceksiniz. Buradaki kişisel anekdot ve içten bilgelik yüreğinizi kuşatacaktır."-Stephen Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabının yazarı"Gecelere kadar süren içten bir sohbet gibi, bu kitap hayatın anlam ve amacını arayan okuyucuları büyüleyecektir."Richard J. Leider Mutlu bir hayatı yaşamanın sırrını bilmek istiyorsanız, bunu mutlu olmayı başarabilmiş insanlardan öğrenin. Çoğunlukla yayınlanan televizyon programına dayanan bu kitap, kalıcı mutluluğu elde etmek için okuyucuyu içten ve samimi bir yolculuğa çıkarmaktadır. Bu kitap için, John Izzo 200'den fazla kişiyle röportaj yapmıştır. Röportaj yapılan bu kişiler 60 ile 106 yaşları arasında olan tanıdıkları tarafından hayatın anlamını ve mutluluğu bulmuş kişiler olarak gösterilen kişilerdir. Kasaba berberinden, Soykırım'dan kurtulanlara, kabile şeflerinden, CEO'lara kadar çeşitli meslek gruplarında olan bu kişilerin 18.000 yılın üzerinde bir hayat deneyimi bulunmaktadır. Izzo onlara şu tarz sorular sormuştur: Size en büyük mutluluğu getiren neydi? Daha önceden öğrenmiş olmayı dilediğiniz şey nedir? Sizin için tamamen önemli olan ve olmayan neydi? Burada Izzo birçok kişinin hayat hikayesini paylaşmaktadır. Bunların bazıları gülünç, canlı ve düşündürücüdür. Izzo beş sırrı bu insanları dinleyerek öğrenmiştir. Bu kitap ölmeden önce sizin için önemli olanı keşfetmenizde size yardımcı olacak, bazen güldürecek bazen de gözyaşlarınızın dökülmesine yol açacaktır.

Mahir Kaynak / Ömer Lütfi Mete Erdoğan Operasyonu

Küresel sermayenin iktidar savaşı.
Bugün iki düşman gibi görünen ABD ve Rusya perde arkasında yeni bir denge politikası kurmak için anlaştılar. Türkiye'nin bu yeni düzende hangi safta yer alacağını konuşmamız lazım. Çünkü bu yeni süreç, Türkiye'de büyük dönüşümlere sebep olacak." "Yeni süreçte Erdoğan ve ekibi tasfiye edilecek fakat yine bu partideki bir grup isim iktidara gelecektir. Yeni lider orduyla kavga etmeyen, eşinin başı açık ama başörtüsünü serbest bırakacak, Kürt değil ama Kürtlerle çatışmayan biri olacak..." "Gül ve Erdoğan arasındaki ayrılık, Türkiye'nin stratejik müttefikinin hangi güç olacağı konusundaki görüş farklılığından kaynaklanıyor. Meselâ Gül, İngiltere ile ittifak kurmak isterken, Erdoğan ABD'yi tercih ediyor olabilir. İngiltere Kraliçesi'nin ziyaretini böyle değerlendirmek gerekir." "Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle, aslında başbakan olmasının önüne geçmek istediler. Şimdi süreç tersinden işliyor. Bu kez iktidara, Gül'ün uyguladığı politikaları takip edecek bir isim geçebilir..."

Defne Duman Sevgi Hep Siyah Kaldı


Sevgi Hep Siyah Kaldı farklı kültürlerden gelen iki genç kızın, üniversitede tanışmalarıyla kesişen hayatları eşliğinde; milletvekilinden ünlü iş adamına, yer altı dünyasından gurbetçilere kadar farklı hayatları göz önüne seriyor.Defne Duman bu çarpıcı ilk romanında sevginin adaletsizliği yanında, acının adaletiyle yüzleştiriyor okurunu. Aynı zamanda sevginin insan yaşamındaki yerini sorgulatıyor ve en az sevilmemek kadar, çok sevilmenin de yaşamlarda bıraktığı izleri gösteriyor.Sevgi Hep Siyah Kaldı insanı kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaya ve sevgiye uygun bir renk seçmeye zorluyor. Bazen siyah, bazen sarı, bazen de mor...

Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu


İnsanın ruhuyla bedeni arasındaki korkunç ilişkiyi anlatıyor Peyami Safa.Mutlulukların ve felaketlerin bu derece kuvvetli anlatılabilmesi unutulmaz klasikler arasına sokuyor bu kitabı.Çünkü sevildiğini hissetmenin yarattığı mucizeler var bu sayfalarda

Peyami Safa Fatih-harbiye


Eğlenceli, danslı, şaşaalı zengin ve modern bir hayatın baştan çıkarıcı çekiciliği... Sakin, mütevazı, denenmiş dostluklarla ve eski değerlerle donatılmış bir hayatın insanı saran huzuru... Bu iki hayat tarzı arasında hafif bir baş dönmesiyle gelgitler yaşayan bir genç kız. Yeni bir hayat biçimine doğru koşmak isterken kendi geçmişine ve sevgilerine ihanet ettiğini düşünmenin yarattığı tedirginlikler.
Bu toprağın musikisi içinde güven ve sukünet vaat eden bir sevgiliyle parıltılı bir şıklıkla kadınların başını döndüren zengin bir genç.
Peyami Safa,bu kitabında iki ayrı kültürün, iki ayrı hayat tarzının çatışmasını bir genç kızın ruhunda meydana gelen krizli çalkantılarla anlatıyor.
Genç bir kadının iç dünyasındaki kasılmaları, kararsızlıkları,arzuları, çeliştikleri incelikli bir kalemin ışığından yaşatan, kederle mutluluğun el ele yürüdüğü unutulmaz bir macera.

Peyami Safa Selma ve Gölgesi


Büyük bir yazarın yazdığı bir polisiye roman kadar haz veren bir kitap bulmak okuyucu için pek kolay değildir. İnsanların her zaman merakını ve ilgisini çeken 'öldürme' eyleminin kanlı geçitlerinde dolaşır, olayların akışıyla heyecanlanır, planların şeytaniliğiyle ürperirken, usta bir kalemin anlatımından da bir katilin gölgelerle dolu iç dünyasına sızarsınız. Hareket, hem katille kurbanları arasında hem de katilin kendi ruhunda birbirlerini izleyerek sürer. Peyami Safa'nın 'Server Bedi' takma adıyla yazdığı bu kitapta üstelik bizim edebiyatımız hatta belki de dünya edebiyatı için bir ilk vardır bu kitapta. Kitabın sırrı da bu 'ilk'te gizlidir. Cinayet mi intihar mı olduğu anlaşılmayan peşpeşe ölümler ve bunları anlatan insan duygularına hakim, parlak üsluplu değerli bir yazar. İyi bir okuyucu için zevk ve ürperti dolu bir ziyafet bu. Tadını çıkarmaya bakın.

Can Dündar Nereye?


Bu kitapta, çağında yaşananlara meraklı bir yazarın yüzyıl
dönüşümünden aktardığı gözlemleri bulacaksınız.
Kimi Türkiye’nin en ağır kriz yıllarında kimi terör ve savaş koşullarında yazılmış bu yazıların ortak özelliği, üçüncü binyılın kundağında geleceğini arayan ademoğullarının beynini kurcalayan soru işaretlerini deşmesi...
Geçtiğimiz yüzyılda kendisine yol gösteren tanıdık haritayı kaybeden insanoğlunun, yeni çağın yollarındaki istikamet arayışının izdüşümleri.
Teknolojik tahakkümden değişen cinsel kimliklere, tek kültür tehdidinden gençlerin yeni diline kadar değişimin göstergeleri...
Hem toplumsal hem de kişisel bir arayışın muhasebesi...
Kendi kalbini durdurmuş bir kalp doktorunun, körler okulunda bir resim öğretmeninin, kendi idam sahnesini izleyip yazmış bir yazarın ve iyiliğin nihai zaferinden umudu kesmeden orta yaşa varmış bir kuşağın tutanakları...
Bu vahşi koşu içinde bir türlü durup soramadığımız yaman bir
soru bekliyor sizi içerideki sayfalarda: "Nereye?..."

9 Ekim 2008 Perşembe

Paulo Coelho Portobello Cadısı


Gizemli bir kadının öyküsü
Onu yakından tanıyan, belki de hiç tanımayan dostlarının ağzından Kim olduğumuzdan emin olmasak da, kendimize karşı her zaman içten olma cesaretini nasıl ediniriz?
Paulo Coelho, yeni romanı Portobello Cadısı`nda bu sorunun yanıtını arıyor. Portobello Cadısı, Athena adlı gizemli bir kadının öyküsünü, onu çok iyi tanıyan -ya da hiç tanımayan- yakınlarının ağzından anlatıyor.
İnsanlar bir gerçeklik yaratıyorlar, sonra da kendi yarattıkları gerçekliğin kurbanı oluyorlar. Athena işte buna başkaldırdı ve bunun için büyük bir bedel ödedi...
Heron Ryan, gazeteci
Athena, duygularımı biraz olsun göz önüne almadan kullandı ve yönlendirdi beni. Hocamdı, kutsal sırları aktarmayı, aslında hepimizde var olan o bilinmeyen gücü uyandırmayı üstlenmişti. O yabancı denize atıldığımızda, bize yol gösterenlere körü körüne güveniriz, çünkü bizden daha fazla bildiklerine inanırız...
Andrea McCain, tiyatro oyuncusu
Athena`nın en büyük sorunu, 21. yüzyılda yaşayan bir 22. yüzyıl kadını olması ve bu gerçeği hiç gizlememesiydi. Bir bedel ödedi mi? Kuşkusuz, ödedi. Ama coşkuyla taşan gerçek benliğini bastırsaydı, çok daha büyük bir bedel ödeyecekti. Durmadan başkaları ne der diye kaygılanan, kırgın ve mutsuz biri olacaktı.
Deidre O`Neill, Edda diye biliniyor

Lance Armstrong Yaşama Çevrilen Pedal


Saatte 120 kilometre süratle giden bîr bisikletle Alp dağlarının yamaçlarından inerken attığım zafer narasından sonra değil ölmek, yüz yaşına kadar yaşamak bile bana az geliyor.Ben hiçbir şeyi yavaş yapmam, nefes almayı bile. Ben herşeyi hızlı bir ritimle yaparım, hızlı düşünürüm, hızlı yerim, hızlı uyurum, hızlı kalkarım.Henüz yirmi dört yaşındayken bir efsane olacağına kesin gözle bakılan Lance Armstrong'a, Ekim 1996'da doktorlar yumurtalık kanseri teşhisi yüzde 40 yaşama şansı verdikleri gün bütün hayatı tamamen değişti. Şimdi önünde uzanan yol, bisikletiyle katedeceği kilometreler değil bu dünyada varolmayla olmama arasında geçecek çekişme dolu günlerdi.
Artık bundan sonra pedalların yaşama çevrileceği belliydi.! Her zaman olduğu gibi, önderlik ruhuyla önünde uzanan yola koyuldu ve yine her zaman olduğu gibi asla kaybetmemeye kararlıydı. Bir yandan vücudunu istila eden kanserle ve ruhunu tüketmekle tehtit eden kemoterapiyle savaşırken, bir yandan antrenmanlarına odaklandı ve etrafındaki,hayattan asla pes etmeyenlerden güç aldı. Hastaneden çıkışından sadece on altı ay geçmişti ki, Dünya'nın en zor parkuru oiarak bilinen Tour de France'ı kazandı. Hem de şimdiye kadar kimsenin yapamadığını yaparak ve hız rekoru kırarak. Üstüne üstlük bundan birkaç ay sonra da hayatında yepyeni bir çiçek açtı ve baba oldu.
Yaşama Çevrilen Pedal, bir insanın hayatın ona veda hazırlığına karşı verdiği ilham verici bir savaştır. Acıları zafere, trajedileri şölene çeviren bir insan harikasının, yaşamını geri alışının öyküsüdür. Bu, anlatılamayacak bir cesaretin, tutkunun ve yaşamla olan aşkın öyküsüdür.
Bu Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük şampiyonu'nun öyküsüdür...

Ayşe Kulin Veda


Ayşe Kulin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde, işgal altındaki İstanbul'da bir konakta yaşananları anlatıyor bu kez. Son Maliye Nazırı ve ailesi aracılığıyla o dönemin resmini çizen Veda, çökmekte olan bir tarih ile yeni bir gelecek arayan Milliciler arasında sıkışan o dönem Osmanlı aydınının da öyküsünü dile getiriyor.Ayşe Kulin'in her zamanki ustalıklı ve sürükleyici üslubu ile okurlarının elinden bırakamayacakları bir kitap bu. Günümüz Türk edebiyatında neredeyse eşsiz olan, biyografik veriler ile roman tekniğini birleştirmekteki ustalığını bir kez daha sergileyen Kulin, bu kez bir İstanbul öyküsü bir imparatorluk tarihini birlikte ele alıyor...

Paulo Coelho Simyacı


Simyacı, Brezilya'lı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho'nun, yayınlandığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir `fenomen' olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk iki ülkede yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez'den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir `klasik' kimliği kazanan Simyacı'yı Saint-Exup‚ry'nin Küçük Prens'i ve Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston'u ile karşılaştıranlar var (Publishers Weekly). Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir `nasihatnâme': `Yazgına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın?' sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı'yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için şafak vakti uyanmaya benziyor.

Turgut Özakman Şu Çılgın Türkler


80 Yıldır Beklenen KitapDünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı...-Turgut Özakman'ın elli küsur yıldır süregelen çabasının ürünü.-Milli Mücadelemizin, bir serüven romanı gibi rahat okunan ve şimdiye kadar yazılmamış ayrıntılı, çok yönlü öyküsü.-Gurur ve ibret verici gerçeklerin, gerçek belgelere dayalı olgu ve olayların, insani içine çeken, şaşırtan, heyecanlandıran, ağlatan, gönendiren anlatısı.-Tüm yeni nesillere eşi olmayan bir armağan.Sevgili Gençler !.... Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.

Ayşe Kilimci Ah Benim Akortsuz Kalbim


Bu kitap, lise sıralarından üniversiteye, yürümekle aşınmayan sokaklardan siperlere,1968'den 12 Eylül'e bir dönemi ve dönemin gençlerini anlatıyor. Hem peri masalı hem ejderha...
Şu dünyayı yeni baştan daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı. Demokrasimizin kahırla, küfürle, kamplaşma ve zulümle darboğazlara itildiğinin masalı.
Dünya bilim ve sanatta alıp başını giderken birilerinin bizimle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten, bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı.
Gökten üç elma düştü;
Biri gençlere ve genç kalanlara.
Biri demokrasiye.
Biri umuda...

Canan Tan Yüreğim Seni Çok Sevdi


“Biliyorum, imkânsız aşk bu! Ama hükmedemiyorum kendime…” demişti Murat. “Çünkü, yüreğim seni çok sevdi!…”

Ardından da dizelere dökmüştü sevdasını.

“Yüreğim seni çok sevdi

o yürek talan

o yürek yangın yeri

o yürek seni istiyor

bir tek seni…”

Aslı ile Murat'ın İstanbul-Bursa-Amerika üçkeninde yaşadıkları destansı aşkın öyküsü.

Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği kadar gerçek...

Müjdat Gezen Meşhur Yenikapı Cinayeti


“Ölmeyen arkadaşlık bizimkisi… Ölünce bitecek.
Biz ölünce… O da artık uzaklarda olmasa gerek.
Yenikapı kadar yakın. Yürüyerek gidebiliriz…“
Müjdat Gezen, Meşhur Yenikapı Cinayeti´nde, 1960´ların Fatih-Yenikapısı´nda yaşayan 19-20 yaşlarındaki tiyatrocu üç gencin bir cinayetle sınanan sağlam dostluklarını usta bir dille okurlarına sunuyor.

Melissa p. Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi


Melissa: Genç bir kız... ve günlüğü:Sevgi, aşk, kendine güven, arkadaşlık, cinselliğin keşfi, duygusal gelgitler, arayışlar ve kayboluşlar... Dürüst, açık, çekici, düşündürücü, insanın içine işleyen ve her şeyden öte cesur itiraflar... İtalya'da, Susanna Tamaro'nun kitabı kadar satan bu kitap ailelerin çocuklarıyla konuşmadıkları, öğretmedikleri tek konudan söz ediyor: Cinsellik."Göz alıcı bir şekilde kendinden emin olan bu lise öğrencisinin itiraflarının yarattığı şok dalgaları hala gündemde." The Times"Çok büyük bir etkisi olan küçük kitap." New York TimesYatmadan önce 100 Fırça Darbesi, İtalya'da 1.000.000 adet satıldı. İspanya, Fransa, Almanya, ABD, Kanada, Rusya, Yunanistan ve İngiltere'nin de aralarında bulunduğu 26 ülkede bestseller oldu. Film hakları Francesca Neri tarafından alındı.

İnci Aral Mor


Bir bahçıvanın oğlu, eski solcu, yeni işadamı İlhan, gençlik yıllarında sıradan bir evlilik yapmış, ancak ellisini geçtikten sonra kendinden otuz yaş genç bir kapıcı kızına tutularak ondan bir de çocuk sahibi olmuştur. Hayatında yeni bir sayfa açma isteğiyle eşinden boşanma çabası içindedir. O gece sahip olduğu turistik otelde sevgilisi ve akrabalarıyla birlikte olduğunun birince yaşını kutlayacaklardır. Konuklar arasında İlhan'ın mutsuz kız kardeşi ve profesör erkek kardeşiyle onun karısı da vardır. İlhan'ın birlikte yaşadığı genç kadının, bir odada ölümü bekleyen babası ve birkaç yakını da oteldedirler. Öte yandan İstanbul'daki eş ve yazlıktaki baldız da sahnenin dışında, ama olayın içinde yer alırlar. Mor, İlhan'ın gördüğü tekinsiz bir rüyayla başlar ve yirmi dört saatlik bir sürede geçer; ancak kişilerin geçmişlerine ve geleceğe yönelik düşüncelerine doğru genişleyip yayılarak uzun bir zamanı kapsar.

İnci Aral, derin gözlenmiş roman kişileri yoluyla, bireylerin bir noktada kesişen, iç içe geçen hayatlarını ve savrulma süreçlerini; ülkedeki insan, ilişki ve değerlerin çözülme koşulları içerisinde, herkesin kendinden çok şey bulacağı bir biçimde anlatıyor. Mor'un odak noktasında ise erkekler var. İnci Aral, gerilim dolu, gizemli, sürükleyici bir roman atmosferi kuruyor ve erkek dünyasının karmaşık labirentlerinde dolaşarak, onları yan tutmadan, şefkat ve incelikle anlamaya çalışıyor. Sevgiyle nefret; alışkanlıkla yenilik arzusu; değişme isteği ile korkular; içtenlik ve gizlenme gibi karşıtlıklar arasında bocalayan erkeklere yakından bakarken, edilgenlik ve var olma çabası; boşlukla gerçeklik; yaşamakla ölmek uçları arasında gidip gelen kadınları da erkeklerin dünyasındaki yerlerine oturtuyor. İnci Aral okurlarınca iyi bilinen kurgu, yazın ve dil ustalığı ile elbette.

İhsan Oktay Anar Puslu Kıtalar Atlası


Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu…
‘Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.’
Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:
‘Dünya bir düştür. Evet, dünya..Ah! Evet, dünya bir masaldır.’

Erkin Koray Mezarlık Gülleri


Tüm Hippi'ler,
tüm Çiçek Çocukları,
tüm Rock'çular,
ve tüm 68'liler! Sizden geçti! Siz başaramadınız!
BU SÖZÜM ŞİMDİ SİZİN ÇOCUKLARINIZA:
Ne yazık ki;
artık, sizi öldürmek için silah üretenlerin size doğrulttuğu silahların önüne, babalarınızın öğrettiği gibi, çiçek veya zeytin dalı uzatarak, bundan kendilerine bir mesaj çıkarmalarını beklemek ham hayalden ibaret olmuştur.
Onlar bunu şimdiye kadar anlamadılarsa, bundan sonra anlayacaklarını beklemek aptallık olur.
Artık esas olan, sadece ve sadece silah üretmenizdir! Tüm işinizi gücünüzü bir yana bırakıp, yalnızca silah üretecek, ve onları öldüreceksiniz!
İnanın! Ancak bu mesajınızdan anlayacaklardır!'
Erkin Koray

Rhonda Byrne The Secret


"Bu sırrın ne olduğunu söyleyemem.Tek söyleyebildiğim varolduğu."(Alexander Graham Bell-Telefonun Mucidi)
Çağlar boyu nesilden nesile geçerken, bir çok insan ona göz dikti, onu gizledi, kaybetti, çaldı, büyük paralar karşılığı satın alanlar oldu. Tarihteki en önemli insanların bazıları yüzyıllar kadar eski olan "Sır"ra vakıf olmuşlardı. Eflatun, Galileo, Beethoven, Edison, Carnegie, Einstein ve diğer mucitler, bilim adamları ile büyük düşünürler "Sır"rı biliyorlardı; ve şimdi "Sır" dünyaya açıklanıyor.
"Sır"rı öğrendiğinizde, istediğiniz her şeyi elde etmeyi, yapmayı, ya da istediğiniz her şey olmayı da öğrenmiş olacak; asıl kimliğinizi bulacak ve hayatta sizi bekleyen gerçek ihtişamın ne olduğunu göreceksiniz.
Sizce dünya nüfusunun sadece %1’lik bir kısmını oluşturan bir kesimin tüm maddi gelirin %96'sına sahip olması bir tesadüf mü?
Olağanüstü bir servete sahip olmak ister misiniz?
Muhteşem bir malikanede yaşamak ister misiniz?
Ömrünüz boyunca hiç sıkıntıya düşmeden bolluk, bereket içinde yaşamak ister misiniz?
Ruh eşinizi bulmak ya da huzurlu, mutlu bir evlilik yaşamak ister misiniz?Peki kendinize sorun. Gerçekten ne, ama ne istersiniz?
Amaçlarınıza ulaşmak için bu kitabı kullanmaya başlayabilirsiniz. Yaşamınızdaki herhangi bir şey için bir cevap, bir rehber arıyorsanız, sorunuzu sorun, cevap alacağınıza inanın ve bu kitabı rastgele açın. Açılan sayfada aradığınız cevabı ve tavsiyeyi bulacaksınız.
"Sır tüm olmuşların, olanların ve olacakların cevabıdır."(Ralph Waldo Emerson-Filozof)

Maksim Gorki Ana


Dünya edebiyatında, sosyalist gerçekçilik yönteminin yerleşmesinde büyük katkısı olan Maksim Gorki, ünlü romanı Ana'da 1905 devrimi sırasında, işçi ve köylülerin çarlık despotizmine karşı yürüttüğü toplumsal mücadeleyi anlatıyor ve Rusya Ana'nın çocuklarına neler kazandıracağına ilişkin görüşlerini yansıtıyor."İnsan, onurlu bir kelimedir," diyor Maksim Gorki, yalancı ve pasif bir hümanizm adına insana acımak yerine, saygı duymak, yaşamı yeniden biçimlendirme yeteneğine inanmak, onu buna yönlendirmek gerektiğini vurguluyor. Gorki'ye göre insan çevresini değiştirirken kendisi de değişirse, kaderini halkın kaderiyle birleştirir, onların özgürlük ve mutluluk uğruna mücadelesine katılırsa, 'dünyaya yeniden gelir' ve kelimenin en gerçek anlamıyla insan olur. Dünyanın birçok ülkesinde, milyonlarca insan için başucu kitabı olan Ana romanında bu tema en tam anlatımına kavuşmaktadır.Rusya'yı ve tüm dünyayı sarsan Ekim fırtınasının getirdiği parlak bir yetenek olan Maksim Gorki, Ana romanında emekçi kitlelerde uyanış, manevi gençleşme ve siyasi aydınlanmanın yaşandığı hızlı sürecin tablosunu çizerken, edebiyata yeni bir kahraman tipi ve sosyalizme estetik bir ideal kazandırıyor.

Gustave Flaubert Madam Bovary


Gustave Flaubert'in beş yılda, iğneyle kuyu kazar gibi ve romanın tanımını kökünden değiştirme arzusuyla yazdığı Madame Bovary, sadece edebî değil, aynı zamanda kültürel bir dönüm noktasıdır. Çevrildiği bütün dillerde her yaş ve zevkten sayısız okuyucusunun başucu kitabı olmuş, Tolstoy'dan Halit Ziya'ya, Proust'tan Tanpınar'a, Walter Benjamin'den Saul Bellow'a birçok önemli yazarı derinden etkilemiştir. Ve etkisi hâlâ sürüyor. İnsan, hayat ve gerçeklik hakkındaki bu büyük kitabı, güçlü bir Flaubert biyografisine de imza atmış olan Geoffrey Wall'un önsözü ve Flaubert'in Papağanı’nın yazarı Julian Barnes'ın Madame Bovary’ye bambaşka bir gözle bakmamızı sağlayan sonsözüyle sunuyoruz.
"Emma Bovary denen kız hiç yaşamadı. Madame Bovary kitabı ise sonsuza dek yaşayacak.Vladimir Nabokov''
"Madame Bovary'nin olağanüstü tarafı, kahramanlarının, onları yaratan yapı ve üslup sayesinde, o dünyevi arzuları ve vatandaş dertleriyle sıradan insanlar olmalarına rağmen, bizi derinden etkileyebilmeleridir."Mario Vargas Llosa
"Proust olmadan Joyce, Flaubert olmadan da Proust olamazdı." Theodor W. Adorno

Stendhal Kırmızı ve Siyah


Stendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü ileri sürülür. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği belediye başkanının karısı ile dedikodulara yol açan bir ilişki kurar. Paris'e gider. Orada da kendine kapılarını açan aristokrat bir ailenin kızı ile yaşadığı aşk, onu hayatın girdaplarına sürükleyecektir. Gururlu, kibirli, asi, ödünsüz bu genç adam, kendi bireysel değerleri soylu sınıfın değer yargılarına çarptıkça geri püskürtülür. Hastalıklı gibi görünen psikolojisi, belki de toplumsal yarılmışlıklara bir isyandır. Hayatı, yanından ayırmadığı iki bavuluna sıkıştırmış, ömrünün son yıllarını küçük bir İtalyan kentinde konsolosluk görevinden aldığı üç beş kuruşla sürdürmek zorunda kalmış Henri Beyle (Stendhal), aynen Julien Sorel gibi ödünsüz, aksi, ömür boyu aşkı aramış, kendini kabul ettirmek istemiş ve hep yalnız kalmış, istediği, düşündüğü gibi değil, yaşayabildiği gibi yaşamıştı.